Her yıl “4 Ekim Hayvanlar Günü” tüm dünyada kutlanmaktadır. Ben de bir köpek ve bir kediyle evini paylaşan biri olarak, tüm hayvan severlerin bu günlerini kutluyorum…
Evinde ya da bahçesinde hayvanları olan pek çok insan hem kendisi hem de başkaları tarafından “hayvan sahibi” olarak nitelendirilir…
Endüstriyel veya profesyonel hayvancılık faaliyetleri için bile kabullenmekte zorlandığım bu sıfatın, evcil hayvanlarla aynı evi paylaşanlara karşı kullanılması da pek hoşuma gitmiyor…
Geçenlerde köpeğimi gezdiriyorum… Bu arada evim şehir dışında… Köpeğin tedirgin edeceği bir insan hareketliliği de yok!
İnsanların olmadığı boş bir arazide onun özgürce koşturmasına eşlik etmek istedim. Yol üzerinde yürüyüş yapan biri bana doğru; “Bu hayvanın sahibi kim?” diye seslendi…
Ben de; “Sahibi değilim, sadece aynı evi paylaşıyoruz” diye cevap verdim... Adam ne dedi biliyor musunuz? “Ha… Yani sahibi siz değilsiniz?” diye cevap verdi…
Anlaşılan insanlar, her şeye sahip olmak istiyorlar… Hayvanlara, bitkilere hatta tüm doğaya bile…
Oysa “sahibi olmak köleleştirmektir.” Bilemiyorum? Belki de insanlar başka insanlara sahip olabilmenin ve onlara acı vermenin provalarını, çocukluklarından itibaren hayvanlar üzerinden yapıyorlar, galiba…
Geçenlerde psikologların seri katillerle yaptıkları araştırmalara yönelik bir yazı okumuştum. Yazıda seri katillerin, istatistiksel olarak, % 99’unun hayvanları katlederek veya işkence yaparak bu işe başladıkları ifade ediliyordu…
İşte kendisi dışındaki canlılarla bu dünyayı eşit haklarla paylaştığını bilmeyen, her şeyin sahibi olmayı ve hükmetmeyi toplumun genel eğilimlerinden keşfedenler, işe hep hayvanlardan başlıyor, anlaşılan…
Yani dünün çocukları, bu günün ve yarının büyükleri… Ya kendilerine bir sahip arıyorlar, ya da birilerine sahip olup hükmetmek istiyorlar…