Her seçim öncesinde olduğu gibi Eskişehir’de yine bir su tartışması başladı. Gerçi “Sudan” bir tartışma değil bu. Özellikle Eskişehir’de şebeke suyunun pahalı olduğuna ilişkin iddialarda haklılık payı var. Anadolu Gazetesi’nin yaptığı araştırmaya göre Eskişehir’deki su fiyatları 30 büyük şehirle karşılaştırılıyor.
Her seçim öncesinde olduğu gibi Eskişehir’de yine bir su tartışması başladı. Gerçi “Sudan” bir tartışma değil bu. Özellikle Eskişehir’de şebeke suyunun pahalı olduğuna ilişkin iddialarda haklılık payı var. Anadolu Gazetesi’nin yaptığı araştırmaya göre Eskişehir’deki su fiyatları 30 büyük şehirle karşılaştırılıyor. Buna göre Eskişehir, yalnızca İzmir, Antep, Mersin, İstanbul, Sakarya, Erzurum ve Kayseri’den daha ucuz.
Yani birilerinin iddia ettiği gibi “Türkiye’nin en pahalı suyu” değil. Ancak ortalamanın üzerinde su fiyatı verdiğimiz, özetle Eskişehir’in sularının pahalı olduğu da “su götürmez” bir gerçek.
Öte yandan “Eskişehir’in suyu içilmiyor” diyenler ne dediklerini bilmiyorlar. Ya cahiller, yada kötü niyetliler…
Bir şehrin musluklarından akan suyun içilebilir olup olmadığına sosyal medyada bağırıp çağırarak karar verilmez. Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı belli aralıklarla kentin suyunu kontrol eder ve “İçilebilir” diyerek rapor verir. Eğer sular içilemez ise bu kez raporu da “İçilemez” olur. Eğer ki AK Partili Sağlık Bakanlığı, CHP’li bir belediyeyi korumak için yalan söylemiyorsa, Eskişehir’in suları da içilebilir demektir. Çünkü bütün raporlar sularımızın içilebilir olduğunu söylüyor. Yani bu konu tartışmaya kapalıdır. Eskişehir’in şebeke suları içilebilir.
Elbette çeşmeden akan su, Kalabak gibi kaliteli değil. Ama sağlık açısından içilebilir bir suyumuz var.
Özetlemek gerekirse “Sular pahalı” diyenler haklı. “Sular içilemez” diyenler haksız…
Unuttuk, unutuyoruz, yine unutacağız
6 Şubat depreminin üzerinden bir sene geçti. Benim gençliğimde 199 depremi yaşanmıştı. Çok iyi hatırlıyorum o depremden sonra “Bu depremi asla unutmayacağız” diye kendi kendimize yeminler etmiştik.
Unutup, unutmadığımızın testi 6 Şubat’ta Kahramanmaraş’ta yapıldı. 17 bin vatandaşımızı kaybettiğimiz Gölcük – Düzce depremlerinden bir şey öğrenememişiz ki, 6 Şubat’ta da 55 bin vatandaşımızı kaybettik.
Aynı deprem Japonya’da olsa, Peru’da olsa veya Amerika’da olsa çok az kişi ölüyor.
Ancak aynı deprem gelişmemiş ülkelerde yaşandığı zaman on binlerce insan ölüyor. Bir ülkenin gelişmiş olup olmadığını, insanlarının nasıl öldüğüne bakarak karar verebiliyorsunuz. Türkiye gibi ülkelerde insanlar mücize eseri yaşarken, Almanya gibi ülkelerde mucize sonucu ölüyor.
Hiç kimse edebiyat paralamasın; depremi unuttuk gitti. “Kaza” dedik, “Kader” dedik, “Talih” dedik, “Tesadüf” dedik ve unuttuk. Yine büyük bir deprem olsun, yine on binlerce canımız ölüp gider.
Çünkü unutuyoruz, çünkü ders çıkartmıyoruz…