İmam yellenirse, cemaatin nasıl bir eylem gerçekleştireceğini atasözlerimiz çok net belirtmiş malumunuz. Sonuç olarak ortalıkta berbat bir koku ve iğrenç bir görüntü kalır imamdan alınan feyiz sonrasında…
Aynı biçimde toplumun gözünde itibarını asla kaybetmemesi gereken kurumlar ve meslekler vardır. Saygınlığını yitirmiş bir öğretmenin başta öğrencileri olmak üzere, toplumun gözünde itibarı kalmaz. Keza güvenirliğini yitirmiş bir doktorun da aynıdır akıbeti. Ama toplum düzeninin işleyişi bağlamında önemli unsurlardan olan emniyet güçleri için yukarda söz ettiğimiz konular çok daha önem arz eder. Böylesi kritik mesleklerde bulunan kişilerin hayatının her alanında (özel yaşamları da dâhil) çok dikkat etmeleri zorunluluktur. “Biz de Allah’ın kuluyuz yahu arkadaş, etten kemikten insanız bizim de duygularımız var” gibi sıradan savunmaları yaptıkları hatalar için hafifletici sebep sayılmaz!
Konu, Eskişehir’de Facebook üzerinden işlevini sürdüren bir haber sitesindeki paylaşım sonrasında yaşanan gelişmeler üzerinedir. İsmini vermek istemediğim haber sitesinde (ki otuz binden fazla beğeneni var) Semiha Yankı ile ilgili bir paylaşım yapmış moderatör. Anladığım kadarı ile Semiha yankı, çiçeği burnunda Başbakan Binali Yıldırım’ın eşi ile ilgili görüşünü bildirmiş. Bu görüşü beğenmeyenler de (belli ki iktidar partisinin sempatizanları) vermişler küfürlü hakaretlerin gözüne! Kadının ne adiliği, ne fahişeliği hiçbir şey bırakmamışlar. Bunun üzerine de Eskişehirli bir bayan kardeşimiz de küfürlü hakaretlerde bulunanlara, “ben hakaret görmüyorum” demiş sadece.
Hepsi bu!
“Ben hakaret görmüyorum…” Yani sizler Semiha Yankı’ya küfrediyorsunuz ama ben onun başbakanın eşine yönelik hakarette bulunduğunu düşünmüyorum demek istemiş belli…
Vay yavrum vay! Sen misin benim erkek egemen toplumumda kadın başınla böyle masum bir görüş bildirmeye kalkan? Sen benim kim olduğu biliyor musun sözleri ile başlayan dalaşmalar nasıl biter bilirsiniz! Geçtiğimiz günlerde bu ülkede bakanlık yapmış zat bile Allah’ın gariban bir emekçisine (güvenlikçiye) tekme tokat dalmadı mı? “Sen benim kim olduğumu biliyor musun lan” diyerek gereğini yapmadı mı? Keza yine İstanbul’da belediye otobüsünde kimlik soran şoföre tekme tokat dalarak altına aldığı şoförün alnına silahını dayan polis ne diye nara atmıştı; “Sen benim kim olduğumu biliyor musun lan…”
Eskişehir Emniyet Müdürlüğü’nde polis olarak görev yaptığını öğrendiğimiz beyimiz de aynı yolu tercih etmiş belli ki! Sen benim kim olduğumu biliyor musun sorusunu sormamış ama belli ki aynı yöntemi kullanmış…
Bayanın hiç ama hiçbir art niyetli olmadığı minicik açıklamasının altına aynen şunu yazmış; “Sen de onun gibi sürtüksün…”
Vay be! Cennet anaların ayaklarının altındadır edebiyatını özellikle mübarek günlerde sıkça yapan bu çifte standartlı toplumun efendileri, cenneti de dar edebiliyor demek ki bu toplumun kadınına! Bu kadın art niyetli mi, iyi niyetli mi ayrıntısını zerre kadar önemsemeden ver küfrü rahvan gitsin! Peki ya bu kadının da senin gibi muhakeme yeteneğini çalıştırmayan bir kocası olsaydı! Senin belinde taşıdığın o soğuk makinenin bir benzeri de onda olsaydı ve senin gibi öfkesinin esiri olsaydı! Ne olur bu filimin sonu? Gazetelerimizin manşetinden bir haber “kader kurbanı…”
Değdi mi peki böylesi utanç verici bir sona?
Bayanı da eşini de kutluyorum canı gönülden. Böylesi ilkel-barbar yönteme tevessül etmeden kanunlar çerçevesinde olayın çözümü adına gereğini yapmışlar. Savcılığa suç duyurusunda bulunarak, kanun ışığında halledilmesinden yana yapmışlar tercihlerini…
Şöyle mi sanıyor belinde silah taşıyan insanlar acaba! Biz kızdık mı ağzımıza geleni saydırırız, bizim tabancamız var onun için de ayrıcalıklıyız arkadaş! Valla kimse kusura bakmasın, demirden korkan trene binmez diye bir lafı da böyle düşünenlere anımsatalım hemen. Şu anekdotla bitireyim yazımı…
Ali İsmail Korkmaz’ın katledildiği günlerdi. Ben de onu katledenlere yönelik yazı yazarak sessiz kalınmaması gerektiğini söylüyordum kamuoyuna. Bir gün şehir trafiğinde aracımı takip ettiğine inandığım biri ile durup dururken sözlü dalaşın içinde buldum kendimi. Aracımın önüne aracını hızla çekti, trafik durdu ve elini beline atarak diğer elinde telsizi catturu cutturu seslerle üzerime yürüdü. “Ver lan kimliğini” dayılığına karşılık, “Medya mensubuyum sen ver bakalım kimliğini” karşılığı verdiğimde boğaz boğaza geldik. İşin onun tarafından utanç veren yanı da eşimin yanında yapıyor olması tüm bunları. Anadolu geleneğinde kendini adam gibi adam sayan kişi ne olursa olsun ailesinin yanında başka biri ile kavga etmez! Beni televizyondan tanıyan ona yakın insan, anında birikip polis olduğunu söyleyen zata “Sen hatalısın kardeşim” dediler bağıra çağıra. Ne dese beğenirsiniz kavgadan cayıveren ve aracına yönelen beyimiz; “Biz de senin kadar üzülmüyor muyuz ölen çocuk için?”
Konuyu ben anlamıştım. O da benim asla ve asla kendisi gibilerden korkmayacağımı anlamıştı. İkimiz de unuttuk moduna yattık yaşanan bu olayı! Dedim ya demirden korkan zaten trene binmez!
Polislik mesleği güven duymamız gerekenlerin en başında olmalı. Devleti temsil ettiğini asla unutmamalı. Unutmaması gereken çok daha önemli konu da şu; iktidarların polisi değil, halkın polisi olduğunda başını yastığa koyduğunda rahat uyuyabilir. Çünkü o iktidar gelir, diğeri gider. Diğeri de işlevini doldurduğunda bir başkasına bırakır yerini. Lakin devlette devamlılık adına kurumlar kalıcıdır. O kurumları temsil eden meslek sahipleri de kurumlarına zeval getirmemelidir…
Son sözüm de haber sitesinin yöneticilerinedir. Değerli kardeşlerim küfürlerin havada uçuştuğunu görerek olaya seyirci kalmanız da ayıba ortak olmak anlamına gelir mi, gelmez mi ne dersiniz? Hele ki bu küfür bir Anadolu kadınına yapılıyorsa anında müdahil olmanız, haddini bilmezleri engellemeniz gerekmez mi? Allah korusun böylesi küfürlü yorumlara küfürle karşılık verildiğinde, doğacak vahim sonuçlarda vebal altında kalacağınızı bilmiyor musunuz?
OZANCA
Bu nasıl adalet, bu nasıl töre
Projektör neyler vicdanı köre
Önümüz uçurum, sonumuz meçhul
Bindik gidiyoruz bir asansöre…