CHP içinde uzun zamandır tekrar tekrar yazmaya gerek olmayan bir sıkıntı var. Parti içinde daha doğrusu partililer içinde yaşanan muhalefet doruk noktasında.
CHP içinde uzun zamandır tekrar tekrar yazmaya gerek olmayan bir sıkıntı var. Parti içinde daha doğrusu partililer içinde yaşanan muhalefet doruk noktasında.
Hatta bir grubun diğerine olan tepkisi o kadar büyük ki, onlar yerine en büyük muhalifleri olan Ak Partililerin olmasını yeğlerler…
Eleştirilen ağırlıklı odak noktası örgüt ve Başkan Recep Taşel gibi gözükse dahi hepimiz biliyoruz ki işin ucu Odunpazarı Belediye Başkanı Kazım Kurt’a çıkıyor.
Kurt’un kurmayları ile birlikte örgütü yönettiği, parti içinde mevcut yerini güçlendirdiği, diğer Başkanlara karşı parti içinde orantısız bir siyaset yaptığı kanaati hakim.
Bu sebeple Recep Taşel, Kazım Kurt hatta sıklıkla özel kalem müdürü Şenol Durur hakkında eleştirilere sıklıkla rastlıyoruz.
Bunlar zaten bildiğimiz, her zaman duyduğumuz, artık kanıksamaya başladığımız şeyler.
Bu noktada bir itirazım, aleyhte bir şerhim söz konusu değil.
Ama, fakat, lakin… Bu eleştirileri yapan ve partide önünün kesildiğini ya da siyaset yapmasının engellendiğini dile getirenlere de sormak istediklerim var!
Kazım Kurt şöyle, Recep Taşel böyle, şunu yaptı, bunu yaptı aldık kabul ettik.
Peki, siz ne yaptınız?
Sorun belliyse, reçeteniz var mı?
Çözmek adına bir üretim yapıyor musunuz?
Bu gidişattan memnun değilseniz, değiştirmek adına hangi çabaya girdiniz?
Kırsal’a indiniz mi mesela?
Sarıcakaya ilçesindeki bir partilinin elini sıkıp gönlünü aldınız mı?
Mihalıççık ilçe gençlik kolları başkanını tanıyor musunuz? Ne var ne yok diye sordunuz mu?
Mahallelerde üye çalışması yapıyor musunuz?
Mevcut üye ve delegelerle bir temasınız, onları ikna etmek için bir gayretiniz oldu mu?
Kurt’un örgüt içinde güçlü olduğunu düşünüyorsanız bu gücü kırmak ve kendinizi güçlendirmek için bir çaba içinde misiniz?
Kişisel değilde CHP’nin geleceği ve gireceği seçimleri amaç edinerek bir proje oluşturdunuz mu?
Münferit bazı çabaları, projeleri ve bazı gençlerin kendilerince yaptığı mücadeleyi biliyorum. Onlara sözüm yok. Lakin onları saymazsak ortaya kocaman bir Hayır cevabı çıkıyor.
Hepimizin bildiği bir Konfüçyüs sözü vardır. “Karanlığa küfredeceğine bir mum yak”
Ya da daha net konuşayım, Tarlada izi olmayanın, harmanda yüzü olmaz!
Vekiller Bu Kavganın Neresinde?
CHP’den bahsetmişken sorgulamamız gereken başka bir detay daha var. Dönüp dolaşıp CHP deyince sözü Belediye Başkanlarına getiriyoruz. Hem Başkanlar siyaset yapmasın istiyor hem de tüm siyasi çabanın onlardan olmasını bekliyoruz.
Peki, CHP’nin 2 Milletvekili Utku Çakırözer ve Jale Nur Süllü Eskişehir’de yaşanan bu kavganın neresinde?
Herhangi bir safta durup karşı saf ile mücadele mi ediyorlar yoksa yapıcı olarak bu sürecin üstünü örtmeye çalışarak kan kaybına tampon mu yapıyorlar?
Bu konuda yazı dedikodu kıvamına gelmesin diye şimdilik miş, muş ile devam etmeyip, ilerleyen günlerde daha somut veriler ışığında bir değerlendirme yapacağım.
Ancak CHP’li vekillerin şehir siyasetinde beklenen ağırlığı koymadığı, gerekirse kavga etmeyi, kötü olmayı göze almadığı düşünüyorum.
O yüzden şimdilik başlıktaki soruyu bazı tavırlar gibi askıda bırakıyorum.
Nasıl Olsa Bizden - Onlar Bizim Çocuklar
CHP sıkıntılarından bahsederken bir konu daha ekleyelim.
Ak Parti, MHP ve diğer partiler ile CHP arasındaki bariz bir fark var…
CHP’lilerin bir kısmı siyasi ilişkilerini ve çıkarlarını beşeri hafızaya değil, o gün ve sonrasının koşullarına göre güncelliyor.
Bunu yaparken de kendilerine destek olan, onlar için mücadele etmiş veya onların bir yere gelmesi için emek harcamış insanlara vefasızlık yapıyorlar. Nasıl olsa bizim çocuklar, onlar zaten garanti, üstlerine düşmeye gerek yok gibi rahatsız edici bir tavır ve ilgisizlik içindeler.
Üstüne üstlük kendi yakınları ve kötü gün dostlarından esirgedikleri sevgi, saygı ve ilgiyi fazlasıyla onlara köstek olana, işlerine taş koyana hatta amiyane bir tabirler yerden yere vurana gösteriyorlar.
Bu konuda ezberi bozan Başkan ve bürokratlar var, onları ayrı tutuyorum. Ancak çoğunluk, gelmiş geçmiş siyasi aktörlerde dahil bu tespitin bir parçasıdır.
Bu kimine göre profesyonellik ve siyasetin bir cilvesi olabilir ama ben siyasetin insani değerlere göre yapılmasını ve bu tür tavırların vefasızlık, şımarıklık ve samimiyetsizlik olduğunu düşünüyorum.
Bakın çok eleştirdiğimiz Ak Parti bu konuda çok daha etik ve vefalı. İyiliği de, kötülüğü de unutmayan bir beşeri hafızaları var.
Dışarıya karşı da, parti içinde de bunu ara ara hissettiriyorlar. Eski gençlik kolları başkanları ilçe başkanı olabiliyor, bizim çocuklar dediklerini milletvekili adayı gösterebiliyor, ticaretine, sosyal konumunu güçlendirecek alışverişlerine bu nazar içinde dikkat ediyorlar.
Şayet sosyal demokratlara insani konuda böyle bir örnek veriyorsam finale daha ağır bir eleştiri yazmama gerek yok değil mi?
Biraz Şımaralım Olmaz mı?
2000’li yılların başıydı… Eskişehirspor 2. ligde mücadele ediyordu.
Eskişehir Atatürk Stadyumunda o gün şartlarında bir ilke ES TV ile imza atmıştık.
Maç önü, maç sonu, devre arası atmosferi çok kameralı sistemle ilk kez bir yerel TV canlı yayınlamış ve Eskişehir adına güzel bir iş başarmıştık.
Aradan neredeyse 20 yıl geçti. Eskişehirspor yine 2. Lige düştü.
Hani gözlerden uzak, şaşaanın uğramadığı ve yayıncı kuruluşların pek rağbet etmediği 2. Lige…
ES TV ile yine bir Eskişehir ilkine imza attık.
Profesyonel bir lig maçını Eskişehir’de ilk kez bir yerel TV kanalı profesyonel sistemle Canlı yayınladı. Yine bu ilkin içinde, bir parçası hatta genel yayın yönetmeni olarak gurur vericiydi.
Malumunuz yayıncılık dışarıdan çok kolaydır. 30 saniye 10 kişiye karşı aralıksız konuşamayan, hatta elindeki metni okumayanlar bile sizin saatlerce yaptığınız doğaçlamayı, kamera açısını, ışığı eleştirir ve memnun olmayacak bir nokta bulurlar. Bunlara alışığız…
Ancak başardığımız iş yayıncılığın ötesinde, başlı başına büyük bir organizasyondu.
İşin çok ciddi ve tahmin edilenden büyük bir maddi külfetinin yanı sıra 15, 20 kişilik bir ekibin fedakarca mesai vardı. ki çoğu TV’de 10 kişiden fazla pers