Trende aynı kompartımanda bir yaşlı, bir genç iki bayan ve bir er ile komutanı yolculuk yapıyorlar. Tren bir tünele giriyor ve o karanlığın içinde bir öpücük sesi duyuluyor ve tren tünelden çıktığında komutanın yüzü yediği tokattan kıpkırmızı…
Herkes tek tek içinden şunları geçiriyor;
Yaşlı Kadın: Namussuz, bir de subay olacak, tren 1 saniye tünele girdi, hemen kıza sarkıntılık yapmaya kalktı. Ama kız sağlammış basmış tokadı…
Genç Kız: Namussuz adam bir de subay olacak. Annesi yaşında kadına sarkıntılık yapmış, sapık ne olacak. Ama teyze vermiş cezasını.
Er: Bütün hıncımı aldım, on aydır bana yapmadığın hakaret eziyet kalmadı komutan efendi. Havaya bir öpücük sana da bir tokat…
Komutan: Yahu biri diğerini öptü ama tokadı biz yedik…
Fıkra bu saygın okurlarım, gerçekle ilgisi tabii ki yok.
Ama hayatın gerçeği nedir bağlamında, buradan çıkaracağımız sonuç olmalı diyorum. Çünkü fıkradan çıkaracağımız sonuç hepimiz için aynı kanısındayım…
Ordunun imajı ne durumdadır sorusunun yanıtı orada ayan beyan. 1960 yılında beş yaşında mini minnacık yüreğim ile hayatı tanımaya başladığım yıllarda ilkini anımsıyorum darbenin. Bazıları ihtilal de dese benim umurumda değil darbelerin ilkiydi. Yok ihtilal sonrası insan hakları adına, emek adına, hak hukuk adına ne güzel anayasa yapılmış da mış mış. Sağ geleneğin şakşakçılarından (Demokrat Partili) olan ve rahmetlik babamın üç buçuk attığı kareler belleğimdedir. Bozan Köylüler bilir babamı ve diğer kardeşlerini. Rahmetlinin yedi ceddi ve şimdiki devamı halen sağ geleneğin temsilcileridir. O sülaleden ilk okuyan ve bunu reddederek devrimci geleneğin öğretileri ile büyüyen ilklerdenim ben de...
Kısacası Türkiye’nin oralardan buraya geldiği konuma bakarım. Fotoğrafın bir kısmına bakıp diğer bölümünü görmezden gelirseniz yaptığınız tahlil de yarım yamalak olur işte…
12 Mart 1971 tarihinde on altı yaşlarında, ilk gençlik çağlarında biriydim. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamlarının kesinleştiğini radyodan dinlerken öğlen yemeğimizi yemek üzere sofranın başındaydık. Yer sofrasında büyük bir sini tepsi üzerinde yemeğimizi yerdik. İdam haberine üzüldüğümü belli edecek belli belirsiz bir söz söyledim kanımca. Ve vücut dilim de hüznümü belli edecek biçimdeydi. “Onların vatan haini anarşistler, komünistler” olduğunu haykırıp elindeki kaşığı bana fırlattı. Aslında fırlattığı inançları idi. İnançlarını üzerime salmış, baskı ile benim değişeceğimi umut etmişti. “Çok yaşa padişahım” geleneğini yüzlerce yıl iliklerine kadar kanıksamış bir toplumunu 1960 ilerici (!) ihtilalı da değiştirememişti demek…
12 Eylül 1980 faşist darbesinde gepegenç bir öğretmen, baba ve ülkesinin aydınlıklara ereceğine inan bir devrimciydim. Ben dâhil 650 bin ailenin anasını belledi Kenan Evren ve beşi bir yerde faşistleri…
Ülkenin aydını, akademisyeni, yazarı, çizeri mahvedildi. Kaçabilen yurtdışına kaçarak paçalarını kurtardı. Benim kardeşim Mamak tezgâhlarından geçerken, bizler, dışarıda bekleyenleri ise ondan daha çok acılara terk edildik. Korkudan selamını bile esirgeyen komşularınız, akrabalarınız en büyük acıyı veren güruhlardı. Kan bağının, akrabalığın zerre kadar öneminin olmadığı bir dünyayı tanıdık böylelikle. Ve yoldaşlık ilişkilerinin saygınlığını kanıksayarak biçimlendirdik hayatımızın geri kalan bölümünü…
Bunların dışında ufak ufak denemelere tanıklık ettik. Hani bunlara darbecikler de diyebiliriz. Kızım gibi sevdiğim biri dün “Şinasi amca, kızım olursa Darbenur, oğlum olursa Darbecan koyayım mı ismini” diyerek beni hiç gülmeyeceğim günde katılarak güldürdü. Yani demem şu ki 15 Temmuz 2016 Cuma günü bir darbecik daha denendi garip ülkemde. Zekâ seviyelerinin evdeki kedilerimden daha düşük olduğuna inandığım bir gurup subay astsubay önderliğinde, sözüm ona darbe girişiminde bulundular! Bundan önceki darbeler kimlerin işine yaradı? Laik-demokratik bir Cumhuriyet, Mustafa Kemal Atatürk’ün fizyolojik ölümü ile birlikte nereden nereye geldi? Be kendini bir nane sanan gözü dönmüş cenah! Yani darbe girişiminde bulunan aklı evveller! Şimdi bu örneklerden sonra sizler bana söyleyin bakalım. Darbe ve darbecikleriniz sayesinde nereden nereye geldiği çok belli olan bir Cumhuriyetten geriye kalan donatılar da sizlerin sayesinde tarumar edilmiştir. İsmet İnönü ile irtifa kaybına uğrayan Cumhuriyet, statükonun askerlerince de yerle bir edilmek üzere ellerinden geleni ardına bırakılmayarak tüy dikilmiştir...
SİZİN SESİNİZ
Benim milletim başarır!
15 Temmuz 2016 Cuma gecesi darbe girişiminde bulunanlar milletimizin azmi ve bilinci sonucu püskürtüldü! Artık inanıyorum ki bundan sonrasını da yine necip milletimiz yapacak. Yani yaşanası daha güzel günler adına, refah düzeyi artmış ileri devletler safında yerini almış bir Türkiye için kolları sıvayacaktır. İşsizliğin, aşsızlığın ve gelecek kaygısının da sona ermesi adına güzellikler üretecektir…
Ve tahmin ediyorum ki şu sıralar bile güneydoğuda bıçak gibi kesilen terörün ve o şerefsiz teröristlerin de artık kalıcı olarak belasını bulduracaktır.
Ben minicik bir kalemim ve mikrofonumla yıllardır BONZAİ denen toplumsal belanın Eskişehir’imizde de büyük bir sorun olduğunun altını kırmızı kalemle çizenlerdenim. Pek de ciddiye alındığım söylenemez!
İnşallah milletimizin gayretleri ile bu büyük sorunun çözüleceğine de inanıyorum. Biz yıllardır gazetemizden de manşetlerle bu vahim konuya dikkat çekmek adına gereğini yapmışız. Lakin dediğim gibi bir arpa boyu yol gittiğimiz gerçeğinden yola çıkarsak; bu sorunun da çok yakında milletimizin gayretleri sonucu çözüleceğine kalben inanıyorum…
OZANCA
BIRAKMIYORLAR…
Akşamdan sabaha kedersiz yatıp
Güzel hayalleri düşlere katıp
Şöyle doya doya kahkaha atıp
Gülmek istiyoruz bırakmıyorlar
Emanet eyledik kurda kuzuyu
Dindiren yok yürekteki sızıyı
Kader diye yazdıkları yazıyı
Silmek istiyoruz bırakmıyorlar
Hiç kalmamış şerefleri arları
Yağar başımıza çile karları
Dönen dolapları gizli sırları
Bilmek istiyoruz bırakmıyorlar
Kimler oynamadı ekmeğimizle
Çok bedel ödedik emeğimizle
Şöyle rahat rahat ecelimizle
Ölmek istiyoruz bırakmıyorlar
Fikret Beyler sırtımıza bineli
Seneler seneden beter seneli
Umut dağlarına barış tüneli
Delmek istiyoruz bırakmıyorlar…Fikret DİKMEN