Acaba buna ne zaman el atacak diye düşünürken, bir anda kütürdetti ağzını ve şunları söyledi:
“İstiklal Marşı’mızın anlamını ancak dilimizle birlikte kalbimizle birlikte okuduğumuzda anlayabiliyoruz. En büyük üzüntüm marşı yüreklere nakşedecek bir bestenin bulunamamış olmasıdır. Burada da bestekârlara görev düşüyor. Güfte var, istenilen beste yok. Temenni ederiz ki o da çıkar.”
*
Bu sözler Cumhurbaşkanımız Sayın
Recep Tayyip Erdoğan’a ait.
Şaşırdığımı söyleyemem çünkü böyle bir çıkışı bekliyorduk.
Ancak şunu sormadan edemeyeceğim: Bizler, Türk milleti olarak, İstiklal Marşı’mızı her okuduğumuzda tüylerimiz diken diken oluyor.
Yoksa İstiklal Marşı’mız okunduğunda, bazılarının yüreğinde milli hissiyatlar oluşmuyor mu da, bestekârlara çağrı yapılıp yeni bir beste isteniyor?
Öyle dahi olsa…
İstiklal Marşı’mız okunduğunda içinde fırtınalar kopmayan insan, zaten ne yerli ne de milli değildir!
Bu nedenle Bağımsızlık Marşı’mızın bestesinin değiştirilmesinin teklif dahi edilmesi; yersizdir, gereksizdir, altında başka şeylerin aranacağı bir girişimdir!
*
Sayın Cumhurbaşkanımız yine şaşırmadığımız başka bir açıklamasında ise şu ifadeleri kullandı:
“Şu anda Fırat Kalkanı, Afrin, biz bununla ilgili bir İstiklal Marşı gibi demeyeyim ama bir Mehter Marşı gibi marşı da yazamazlar mı? Bunu hazırlasınlar. Evde torunum bile Mehter Marşı ile yürüyor. Askerlerimizi de Mehter Marşı ile yürütür gibi yeni marşlarla yürütelim. 15 Temmuz için de marş yazılabilmeli. Şiirlerini yüreğiyle de yazan şairlerimize çok önemli görevler düşüyor.”
*
Evet…
Cumhurbaşkanımıza şu anlamda katılıyorum.
Askerlerimizin kahramanca gerçekleştirdiği mücadeleler için coşkulu marşlar yazılmalıdır.
Fakat…
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ordusu, Mehter Marşı’yla yürüyecek bir “
torun” değildir.
O ordu bütün bir milletin ordusudur ve devletin istediği şekilde yürümeye devam edecektir!