Yıllardır su akar, Eskişehir bakar dedik. Şehrimizin sıcak su kaynaklarını sadece küçük ölçekli hamamlar ile değerlendirip bu fırsatı reddettik
Yıllardır su akar, Eskişehir bakar dedik. Şehrimizin sıcak su kaynaklarını sadece küçük ölçekli hamamlar ile değerlendirip bu fırsatı reddettik.
Ama önce Afyonkarahisar, ardından Kütahya bu konuda iş işten geçti demedi. Ciddi devlet teşvikleri ve özel yatırımlarla termal turizmin gözdesi oldular. Biz Kızılinler’de tek bir tesis yapamadan onlar bu işten hatırı sayılır bir katma değer üretmeye devam ediyor.
Ancak bu makus talihimiz sadece sıcak su ile sınırlı değil. Önceki gün okuduğum bir haber sonrası Afyonkarahisar’a karşı kıskanç imrenen, hasetlenen duygular içinde buldum kendimi.
Kıskançlık, hasetlik elbette işin latifesi ama bir gerçek var ki Eskişehir bazı potansiyellerini fırsata çevirmek yerine başkalarını izlemeye, onlar yaptıktan sonra hayıflanmaya devam ediyor.
O önemli detaya geleceğim. Öncesinde altını çizmemiz gerekenler var.
Eskişehir, Afyonkarahisar ve Kütahya sadece bugünün karayolu komşusu değiller. Binlerce yıl önce Frig döneminde de Frigya’yı kucaklamış, ev sahipliği etmişler.
Yani öncesini bilemeyiz ama bu 3 şehir sadece yer altı sıcak sularının değil 3000 yıldır ortak bir medeniyetin, Friglerin varisi konumunda.
Frig vadisinin büyük bir kısmı Afyonkarahisar sınırlarında ama somut eser ve harman konusunda Eskişehir biraz daha şanslı diyebilirim. Zira Ana tanrıça Kibeleye adanmış Yazılıkaya, anıtsal büyüklükte sarnıçlar, kayalara oyulmuş merdivenler, silolar, gizli geçitler Frigler’den öncesine ve Hitit uygarlığından kalma çok özel doğal yapılara sahip.
Hatta tüm mitolojinin gözbebeği olan Ana tanrıça Kibele’nin antik kenti Pessinus da Eskişehir’de bulunuyor.
Ayrıca bu medeniyetlerle artık iç içe geçmiş Selçuklu ve Osmanlı eserleri ile mitolojik, kültürel ve inançsal turizm potansiyeli de ben buradayım diye adeta bağırıyor.
Peki, ben bunları niye yazdım. Afyonharihisar’ı neden kıskandım, Eskişehir neden hala yapılanlara bakıyor biliyor musunuz?
Diğerlerini geçtim biz en basitinden dünyanın en değerli anıtlarından Yazılıkaya’ya giden bir yol bile yapmamışken, yapamazken Afyonkarahisar sazı eline alıp şarkı söylemeye başlamış bile.
Önceki gün Afyonkarahisar Valiliği tarafından paylaşılan bir habere rastladım.
Frigyanın turizme kazandırılması için geçmiş dönemde 2 nirengi noktası belirlenmiş. Bunlar Ayazini köyü ve Emre Gölü. Bu alanlara piknik üniteleri, seyar terasları, kır kahvesi, sportif etkinlik ve çadır kamp alanları yapılıyor.
Ayrıca Ayazini bölgesi turizm karşılama merkezi olarak önemli bir sosyal donatı alanına dönüştürülüyor. Bu alanda da turist karşılamaz merkezi, ürün satış noktaları, kafeler, fırın, servis, tiyatro, otopark, tuvaletler gibi önemli donatılar inşa ediliyor.
Ve bunlar planlanan, hayal edilen, projesi kağıt üstünde kalan değil bildiğin yapılmış ve bitmek üzere olan eserler.
Yani Afyonkarahisar Valiliği bu konuda bölge halkını inandırmış, güzel bir seferberlik başlatmış. Buradaki tarihin küllerinden doğması için artık gün sayıyor. Bize de maşallah diyerek seyretmek düşüyor.
Eskişehir Valisi Erol Ayyıldız şehre yeni geldi, bu konuda kendisini eleştirmek doğru olmaz. Ancak Kültür ve Turizm ile ilgili bürokratlar bence bu konuda brif vermediler ise bunu eleştiririm.
Bana göre seyretmeyi bırakalım. Şu saatten sonra hayıflanmak ve yine kaçırdık demek yerine bir yerinden başlamamız lazım. Çok zamanımız yok.
Eskişehir kültür turları ve şehir turizminin doruğunda bir konumda iken bu şansı ve tecrübeyi kullanmalı ve Frigya için seferber olmalı.
Hizmet sektörü, konaklama, genç nüfus potansiyelinin istihdamı ile kırsaldan göçü önleyebilecek projelerle Eskişehir’in kaderi değişmez mi?
Yoksa olanla idare edip kadere razıyız diye hayıflanmaya devam mı edelim? Ne dersiniz?