Öğretmenlik hepimiz için başka bir değer taşır. Hepimiz ama hepimiz hadi oradan vazgeçtim ama çoğumuz öğretmenlerimizi hep saygıyla ve özlemle anarız
Öğretmenlik hepimiz için başka bir değer taşır. Hepimiz ama hepimiz hadi oradan vazgeçtim ama çoğumuz öğretmenlerimizi hep saygıyla ve özlemle anarız. Kuşkusuz her mesleğin yerinde ve zamanında ihtiyaçlarımıza göre farklı bir yeri var. Örneğin bugünlerde sağlık emekçilerine yönelik sevgi bir başka. Cenazesi olan ev için imamın yeri… Tüm mesleklere saygıyı bir kenara not ederek denilebilir ki bir başka meslektir öğretmenlik. Hepimizin ama hepimizin öğretmenlerle ve okullarla ilgili anısı vardır dilden dile gönülden gönüle aktarılır gider…
Öğretmenlik mesleği adı üstünde öğretmekten geliyor. Öğretmek deyince salt abece anlamıyoruz kuşkusuz. Öğretmen abeceden ahlaka oradan matematik ve kimyaya oradan sosyal bilgileri öğreten oradan ilim irfan işleyen bir ustalık mesleği. Her mesleğin toplumda bir yeri var kuşkusuz ancak her mesleğin bir bakıma yetiştireni öğretmen. Bu nedenle bir parça günlük dille ifade edersek, öğretmenlik mesleklerin mesleğidir yani yetiştirenidir.
Peki öğretmenliğin bir çalışma alanı olarak mesleki nitelikler açısından durumu nedir ne değildir?
Öncelikle meslek nedir sorusuna bir bakalım. Belirli bir öğrenim ve deneyime dayalı olarak kazanılan bilgi ve beceriler yoluyla belirli kurallara uyularak edinilenleri icra etme işidir meslek (Kuzgun, 2014). Bu açıdan marangozluk, muhasebecilik, avukatlık, aşçılık birer meslektir. Bununla birlikte bir çalışma alanının meslek olabilmesi için kimi niteliklere sahip olması bir gerekliliktir. Bunlara yönetim bilimi alanında meslekleşme ilkeleri denilmektedir. Bir uğraşın çalışma alanı olabilmesi için gerekli nitelikleri Terzi (2010) ve Tezcan (2014)’dan yararlanarak şu biçimde özetleyelim.
* Tanımlanmış bir hizmet alanı olması. Bu öğretmenlik için eğitim öğretim alanı olarak belirir.
* Mesleki eğitimden geçmiş olunması. Bu meslek oluşun en kritik gerekliliklerinden biridir. Nitekim bizim toplumda da uzun yıllardan beri değişik kademeler için farklılık gösterse de on yıllardır her alan için lisans düzeyinde bir eğitimden geçme zorunluluğu var. Özellikle 2000’li yıllarla birlikte kâr amaçlı pedagojik formasyon sertifika programlarının bu noktada mesleği önemli ölçüde yıprattığını vurgulamalıyız. Kişisel görüşüm, bu tür programların tümüyle kaldırılmasının bir zorunluluk olduğu biçimindedir.
* Mesleki ahlak veya etik değerlerinin oluşması. Bu bağlamda hem yazılı hem de kültürel önemli ölçüde ilerlendiği söylemek mümkün. Ancak özelleştirme, veli öğretmen ilişkileri bağlamında kimi sorunlar yaşanıyor.
* Mesleki örgütlerinin varlığı. Öğretmen ve eğitimciler bu noktada çok eskilere dayanan bir geleneği olmakla birlikte önemli sorunlar yaşayan bir meslek grubudurlar. Dernek, vakıf, sendikalar işlevleri gereği farklı nitelikler gösterirler. Mesleki örgüt demek doğrudan mesleğin oluşumu, yetiştirme, geliştirme ve özlük hakla ve çıkarlarını savunma amaçlı örgütlenmelerdir. Bu açıdan mesleki örgütlenmenin kamusal olarak en gelişmiş biçimi odalardır denilebilir. Öğretmen ve eğitimcilerin kamu tüzel kişiliğine sahip bir oda örgütlenme gereksinimi bulunmaktadır.
* Mesleğe geçişte bir denetimin bulunması. Bu ilke bir bakıma gel kim olursan ol ama gel ve şu ol belgisinde olduğu gibi herkesin öğretmen olamaması durumudur. Bu noktada çok olumsuz örnekler yaşanmış olmasına karşın son dönemde arz talep sonucu da olsa, önemli bir iyileşme olduğu açık… Eski öğretmen yetiştirme sistemimizde öğretmenler kurulu kararının istenmesi, disiplin notu, adaylığın kaldırılmasındaki sıkılık, disiplinli ve ilkeli oluş kuşkusuz iyi örneklerdi. Mülakat benzeri giriş veya seçme sınav türlerinin Türkiye örnekleri ne yazık ki olumsuz örneklerle dolu…
* Toplumca meslek olarak kabul edilme. Bu nitelik daha çok bir tamamlayıcı ve mesleğin toplumsal statüyle ilgili bir niteliktir. Bir bakıma diğer niteliklere sahip oluş meslek olarak kabul edilişin gerek şartlarıdır bu koşulla uğraş meslek olarak onay almaktadır denilebilir. Bu nitelik mesleğin toplumsal statüsünün belirlenmesinde de etkili bir değişkendir (Özoğlu, 2009).
Bir uğraş alanının meslek olması bakımından öğretmenlik mesleğinin bir hayli sorununun olduğu söylenebilir. Bununla birlikte öğretmenlik meslek sorunlarının yetiştirme, seçme, mesleki örgütlenme, idealizmden kopuş, etik ve toplumda değer buluşuyla ilgili olduğu söylenebilir.
Mesleklere değer verme, yüceltme, sorun ve çözümlerinin kamuoyuna getirilmesi bakımından özel günler önemli. Özellikle 2000’li yıllarla birlikte tüm meslekler adım adım ulusal veya uluslararası kimi günleri kendileri için meslek günleri olarak belirlediği görülmektedir. Bu noktada Türkiye öğretmenlik mesleği açısından ikircikli tutumla karşı karşıya. Bir bakıma bizim iki öğretmenler günümüz var. Bu ikircikli örnek bazı başka ülkelerde de geçerli. Bizde ki 5 Ekim ve 24 Kasım…
Biri 24 Kasım 1981 yılından beri kutlanıyor; oldukça kabul görüyor ve benimseniyor. Sanırım buna ulusal öğretmenler günü denilebilir. Mustafa Kemal Atatürk’ün Millet Mektepleri başöğretmenliğini kabul edişinin yıl dönümünde (24 Kasım 1928) her yıl 24 Kasım’da kutladığımız gün. 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü ise UNESCO tarafından belirlenen bu tarihte kutlanmaktadır. 1994'ten beri her yıl 5 Ekim'de UNESCO, Öğretmenlerin Statüsüne İlişkin 1966 ILO/UNESCO Tavsiyesi ve 1997 Yüksek Öğretim Personelinin Statüsüne İlişkin Tavsiye Kararının imzalanmasının yıldönümünü kutlamak için Dünya Öğretmenler Günü'nü kutluyor.
Bu iki tarih arasında Türkiye’de bir tartışma var ki sormayın gitsin…
Bir kısım 24 Kasım’a itiraz eder. Neymiş efendim askeri dönemde kabul edilmiş…
Bir kısım 5 Ekim’e karşıdır. Neymiş efendim ulusal değilmiş gibi birtakım şeyler…
24 Kasım bizimdir. Gönül isterdi ki askeri yönetimden önce biz siviller düşünebilseydik. Mustafa Kemal bu topraklar için farklı bir değerdir ve başkadır. Mustafa Kemal’in öğretmenliğe verdiği değer bu ülke öğretmenleri için bam başka bir değerdir. Bu nedenle kem küm lam cim eh püh boşuna…
5 Ekim’e gelince, o da biz öğretmenlerindir. Öğretmenler ile kamu görevlilerinin bugün sendikaları varsa, bunu 5 Ekim'de UNESCO, Öğretmenlerin Statüsüne İlişkin 1966 ILO/UNESCO Tavsiyesine borçludurlar. Gerisi kem küm…
Peki öğretmenlik mesleği için öğretmenler günü ne anlam taşıyor?
* Öğretmenler günü birleşme ve dayanışma günleridir…
* Öğretmenler günü meslek sorunlarını ve çözüm süreçleri ortaya koyma günleridir…
* Öğretmenler günü geriye bakma nostalji günleri değil; geçmişten ders çıkararak ileriye çözümlere bakma günleridir…
Sonuç yerine
* Mesleki örgütlenmenin güçlendirilmesi için öğretmen ve eğitimciler odası kurulması tartışmaya açılmalıdır.
* Türkiye öğretmen yetiştirme tarihi nice işlevsel ve iyi örnekleriyle doludur. Ders alarak ileriye bakmalıyız ve yeniden yapılandırma planlamalıyız.
* Öğretmen yetiştirme ve eğitim sorunlarımız; eğitim alanı dışında sosyal, ekonomik ve politik boyutlu tercih ve politikalardan kaynaklandığı açık… Bu bağlamda salt eğitim kurum ve çalışanlarının sorumlu tutulması bir olumsuzluktur…
Asla umutsuz olunmamalıdır. Türkiye eğitim sorunlarını büyük bir kısmını çözecek ve daha nitelikli bir sistem oluşturacak insan gücü ve kaynaklara sahiptir.
Unutulmamalıdır ki yarınlar bizimdir…
KAYNAKÇA
Kuzgun, Y. (2014). Meslek rehberliği ve danışmanlığına giriş. (7. Baskı). Ankara: Nobel Yayıncılık.
Özoğlu, M. (2009). Türkiye’de öğretmen yetiştirme sisteminin sorunları. Ankara: Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı.
Terzi, A. R. (2010). Eğitim bilimine giriş. (2. Baskı). Ankara: Detay Yayıncılık.
Tezcan, M. (2014). Eğitim sosyolojisi. (14. Baskı). Anakara: Anı yayıncılık.