Adı soğuktur ölümün, kabul.
Kabul de, öğreti böyle olduğu için milyon yıldır.
Bu anlamsız korku nedir, panik nedir?
Doğmak ve ölmek yaşamın iki temel gerçeği ise; iki farklı öğreti yerine ikisinde de aynı öğreti biçimi tercih edilseydi keşke! Doğumda sevinen insanoğluna, ölümü de doğal karşılamak öğretilseydi…
Neden korkar insan ölümden bu kadar hiç düşündünüz mü, neden karalar bağlar? Sonuçta bunca yıldır neyi değiştirmiştir dünyamızda da, bu abartılı korkularımız bundan sonra değiştirebilir? Korkudan korkmayı öğretti atalarımız kanımca ve tüm genlerimiz bununla kaplı. Yüzleşmekten korkan insanoğlu doğal olarak ölümden de korkmakta. Sanırım 17-18’li yaşlarımdı, Polatlı Lisesi’nde öğrenciyken intihar girişiminde bulunmuştum. Ölüme yaklaştığınız ve kanınızın çekildiği bir an vardır. İşte ölüm sahnesinde en korkunç olan kısım budur zaten. Bir titreme sarıyor tüm bedeninizi, sıtmalı eşekler gibi titremenizin önüne geçemediğiniz an işte en zor olanı. Öleceğinizi bilmek belki de işin zor kısmı. Çünkü öğretide ölümün korkunçluğu çıkıveriyor bilinçaltınızdan. Dediğim gibi; ölüm gerçeği abartılı bir korku olarak yerleştirilmeseydi bilincimize bu korku da olmayacaktı doğal olarak!
Niye korkayım diyenlerden misiniz?
Arada yüzleştiğiniz olur mu ölümle?
Şu son yılda hiç olmadığı kadar yüzleşmem var ölümle.
Bu soruyu sıkça sorup yüreğimin giderek rahatladığını en iyi bilenim.
Bu dünyada yaşarken ölen milyonlarca insan, neden benim kadar rahat değildir gülerim onlara. Neyini bırakıp gitmek zul gelir bu insanlara?
Oysa sayısız örnekler var yeryüzünde pay çıkarmamız gereken. “Dünyanın en zengini” sıfatlı on binlercesi
“Dünyanın en diktatörü” lakaplı binlercesi
“Dünyanın en yakışıklısı-güzeli” yakıştırmalı milyonlarcası
“Dünyanın en uzun yaşayanı” bilinen yüzlercesi gelmiş geçmişler.
Hiç birinin de kazık çaktığı ne görülmüş, ne de duyulmuş. E nedir bu panik Allah aşkına o zaman? Kime kalmış bu dünya da sana bana kalacak iki gözüm? Yeryüzündeki konumun ne olursa olsun, ölü yıkayıcı arkadaş iki tutam pamuğu sağ elinin orta parmağı ile bir çırpıda itekleyiverecek münasip yerine işte!
Hastalıktan mı öleceğim, kaza sonucu mu öleceğim, yoksa yüreksiz çakma bir külhanbeyin (lümpen) kendisi gibi kahpe kurşunu ile mi öleceğim soruları ile beynini çalışamaz hale getirmenin anlamı var mı? Biçimi ne olursa olsun, apırsan da köpürsen de tadacaksın ölüm duygusunu işte!
Niye korkayım diyenlerden misiniz?
Arada yüzleştiğiniz olur mu ölümle?
Şu sıralar öylesine rahatlatır ki beni bu ölüm duygusu. Peygamberlerin bile öldüğü, Atatürk gibi liderlerin dahi ölümü tattığı yeryüzünde (bu yalan dünyada) biz sıradan insanların kazık çakıp sonsuzluğu beklemesi olası mı?
Öbür dünyada o yüce güce hesap verecek olmanız mı korkunuzu katlıyor? Bu kadar mı çok günahlarınız anam babam? Tüyü bitmemiş yetimlerin dahi hakkını yemişseniz. Milletin (devletin) malı deniz, yemeyen domuz şiarını içselleştirip gereğini yapmışsanız, BOP’tan işler peşinde koşup milletin bölünmez bütünlüğüne zeval vermişseniz, dindar-kindar diye insanları karpuz misali kamplara ayrıştırmışsanız, Cumhuriyet değerlerini talan edecek kadar gözünüzü kin bürümüşse korkmakta haklısınız. Ülkenizi sevmeyecek kadar, devletinizin parçalanmasını isteyecek kadar kinlenişseniz haklısınız. Hak yemeyi, hukuksuzluğu yaşam biçimine dönüştürmeyi amaç edinmişseniz haklısınız. Kısacası kendi insanınıza sırf ikbaliniz uğruna hayatı dar ederek bu günlere gelmişseniz haklısınız korkmakta.
Niye korkayım ölümden kardeşim, niye?
İnsanıma acı verecek en ufak bir şerefsizlik yapmamışsam, Vatanımı namusum bilmişsem, Cumhuriyet değerlerimizi başımın tacı yapmışsam, Atatürk ve silah arkadaşlarının (şehitlerimizin) kanı-canı ile bizlere emanet edilmiş bu kutsal topraklara ihanet etmemişsem niye korkayım?
Hayatımın en büyük şefkat küpüydü Hüsniye Ninem, keza Ali Dedem, babacığım ve anacığım. Daha on sekiz yaşını tadamayan arkadaşım İbrahim Gençer, Serdar Uçar, Bülent Beken arkadaşlarım. Ve daha dün uğurladığım, üzerine bir avuç toprağı bile atmaya kıyamadığım Önder Baloğlu ağabeyim orada. Ve hayatımın tam orta yerinde yeri olan, yani yüreğim ortasında bir sevda çiçeği gibi açan ve her daim mis gibi kokan Mustafa Kemal Atatürk’üm orada. Niye korkayım ölümden canlarım niye?
Ahrette hesaplaşacağım isimler de orada!
Adnan Menderes, Demirel, Erbakan, Türkeş, Turgut Özal, Kenan Evren de orada. Onlarla yüce Tanrı’mın huzurunda bir hesaplaşmanın olacağına tüm kalbimle inanıyorum. Bu kadar da yetmez dağa taşa adını yazdığımız Ecevit’e de; “Sen neden ölümüne çeyrek kala Fethullah Gülen’den övgü ile söz ederek kitlelerini yanılttın?” sorusunu soracağım. “Madımak’da 33 canı diri diri yakan yobaz katilleri; Uğur Mumcu’yu katleden kiralık katilleri bulacağız bu bizim namus borcumuz” diyen ama borcunu ödemeyen Erdal İnönü’den (iki olayda da Başbakan Yardımcısı idi) hesap soracağım.
Niye korkayım kardeşim ölümden, niye?
Hoş gelir ölüm…
OZANCA
Dünya yüzündeki en büyük lider
Gel gardaşım gel gel ATATÜRK’E gel
Sevenleri onun izinden gider
Gel gardaşım gel gel ATATÜRK’E gel. Fikret DİKMEN