Her iki ismi de çok yakından tanırım. İkisinin de kendilerine has ayrı ayrı özellikleri vardı. Birisi kendisini Eskişehirliler’in ünlü halk ozanlarını Eskişehirlilerle buluşturmaya ve alkole vermiş, diğeri ise alkolü ağzına sokmaz spor yapar, bisiklet biner, yüzer ve koşardı.
Atlet, bisiklet tutkunu Nihat Aydın ile ilk tanışmamız 80’li yıllarda Milli İrade Gazetesi’nde olmuştu. Kendisi Basın Yayın mezunuydu. Hatta elinde sarı basın kartı da vardı.
O yıllarda basın yayın mezunu sayısı parmak ile gösterilirdi. Aklımda kaldığı kadarıyla birisinin vasıtası ile Milli İrade’ye gelerek gazetenin sahibi rahmetli Ethem Karaca ile oturup konuştular. Ethem Karaca da elinde sarı basın kartı olan Nihat Aydın’ı kadroya almıştı.
Ara sıra spor ile ilgili bir şeyler yazıp getirdi gazeteye. Bu vesile ile tanışmıştık Nihat Aydın ile. Taşbaşı’nda eski Osmanlı Bankası binasının yan tarafında küçük erkek konfeksiyon dükkanı vardı. Ara sıra dükkanın önünden geçerken, eğer dükkanda ise bir selam verir, çayımızı içerken sohbet ederdik.
Yılmaz Büyükerşen hayranıydı.
Ancak Eskişehir’de hep özel bisiklet yolları yapmamasından dolayı da Yılmaz Hoca’ya kızardı. Bilmiyorum son bir yıldan beri Atatürk Bulvarı üzerinde yapılan bisiklet yollarını görebildi mi? Eğer gördü ise umarım gözleri açık bu dünyaya veda etmemiştir.
Son bir yıldan beri rahatsızmış. Onu da yine bir gün dükkanın önünden geçerken, çalışanlarına sordum da öğrendim. Uzun süre den beri kendisiyle karşılaşamıyor ve görmüyordum.
Önceki gün sevgili kardeşim Ali İhsan Sarıçoban ile karşılaştım. Cenazeden geldiğini söyleyince;
“Başın sağ olsun. Kim vefat etti?” diye sorunca.
“Sende iyi tanırsın Nihat Aydın ağabey” deyince başıma sanki kaynar sular döküldü. İnanamadım, daha doğrusu inanmak istemedim.
Abi-kardeş gibiydik. Eğer uzun süre bir birimizi görmezsek telefon eder hal hatır sorardık.
Hastalığını öğrendiğimde telefon etmiştim.
Telefonu kendisi açmadı. Telefondaki ses bir erkek sesi idi. “Nihat abi ile görüşmek istemiştim”dedim.
Kısa bir süre bekledikten sonra “alo buyurun ben Nihat” diye ses geldi.
Tanıdığım Nihat Aydın’ın sesi değildi. Boğuk bir ses geliyordu telefondan.
“Nihat abi ben Sadi Seda. Abi bugün duydum rahatsızlanmışsın. Çok geçmiş olsun. Allah şifa versin. Sesini duymak ve bir merhaba demek için aramıştım. Yakında iyileşip yeniden dükkana döneceğine inanıyorum”dedim.
Çok memnun oldu. Hastalığını bildiğim için rahatsız etmemek için bir daha telefon etmedim.
Önceki gün Ali İhsan Sarıçoban ile karşılaşmasam, bu dünyaya veda ettiğinden haberim olmayacaktı.
Kendisine son görevimi yapamadığım için çok üzüldüm.
İkinci bir üzüntüm ise İrfan Tanır.
Bir ay kadar önce idi.
Taşbaşı’nda Akpınarlar Kuruyemiş dükkanın önünde karşılaştık. Dükkanın önündeki banka oturup biraz sohbet ettik. Hastamı hasta CHP’liydi. Benim siyasi görüşümü de çok iyi bilenlerdendi.
“Sadi kardeşim. Ülkenin durumu hiçte iyiye gitmiyor. Bu AK Parti hükümeti ülkeyi karanlığa götürüyor. Bir şeyler yazında seçmenleri aydınlatın. Bu ülkeyi AK Parti’nin elinden kurtarın” demişti.
Yaklaşık yarım saat boyunca İrfan Tanır ile bankta oturduk. Hasta olduğunu, tedavi gördüğünü, ama yine de işini yapmaktan geri kalmadığını söylemiş ve lafı siyasete getirmişti.
“Abi benim yazmamla hükümet yıkılacaksa yazayım. AK Parti’yi bu seçmen iktidar yaptı. İktidardan indirmekte yine halkın yani seçmenin işi. Yazıyla hükümet gitseydi şimdiye kadar belki de bin defa gitmişti. Hükümet aleyhinde her gün yazı yazanlar var. AK Parti’yi oturduğu koltuktan indirmek için CHP’nin önce seçmene bu ülkeyi AKP’den daha iyi yöneteceğine inandırması lazım. AKP’ye giden oyları kendi torbasına doldurması lazım. Bunu sağlayamadığı sürece AK Parti yine iktidarda kalır” dediğimde.
“Haklısın Sadi kardeşim. Ama bu CHP’de bir birlerinin nasırına basma yarışı bitmediği sürece iktidar olamaz. Kemal Kılıçdaroğlu partiyi derleyip toparlamak için ne kadar çalışsa da, birileri bunu istemiyor. Biz hep yıllarca Adalet Partisi ve Doğru Yol Partisini eleştirdik. Keşke o partiler bugün güçlü olsalar da AK Parti’yi yıkabilseler.’
Birkaç gün önce de İrfan Tanır’ın vefat ettiğini öğrendiğimde, Nihat Aydın’ın vefatından dolayı ne kadar üzüldüysem, İrfan abi için de o kadar üzüldüm.
Sırası geleni Azrail yakalayıp meleklere teslim ediyor! Yaşlı genç tanımıyor.
Allah hayırlı ölümler nasip eylesin hepimize.
Tekrar değerli büyüklerim, sevdiklerim, ağabeylerim Nihat Aydın ile İrfan Tanır’a rahmet, yakınlarına, sevenlerine ve ailelerine başsağlığı diliyorum.