Geçtiğimiz yıl tam da bu ay gelmişlerdi yönetime...
“Önce güven” demişlerdi... “Şeffaflık” demişlerdi...
“Kurumsallaşma, Alt yapı ve Tesisleşme” demişlerdi...
En önemlisi de, “mazide kalan o büyük başarıları yeniden yakalayacağız” demişlerdi...
Bu cerbezeli sözler, parlak gelecek vaatleriyle birleşince, kan değişiminin önemine geçilemiyor, sıcak bir Haziran günü tarihinin en yüksek katılımlı kongresi, bütün tahminlerin aksine “Halil Ünal” dönemine noktayı koyarak “Mesut Hoşcan” ve arkadaşlarına hoş geldin diyordu...
Geçtiğimiz yönetimlerde de görev alan bazı deneyimli isimlerle yola çıkan “Hoşcan” müflis bir bütçe devralmasına rağmen “dilenen bir yönetim olmayacağız!” vurgusuyla bu durumu fazla gündeme getirmemeye özen göstererek kolları sıvıyordu...
*********
Kabul etmek gerekir ki, “Halil Ünal” 100 milyonluk bir borcun yanı sıra pek çok yönetimin ve teknik adamın sahip olmak istediği bir kadroyu da “Hoşcan”ın ellerine bırakmıştı...
Ve omuzlarında Anadolu’dan ilk Süper Lig Şampiyonu apoletlerini takmış, karakter anlamında belki de ülkenin en düzgün bir teknik adamıyla eller sıkıldı. Zorlu fikstüre rağmen ilk yarı için başarılı sayılabilecek 27 puanla tamamlandı...
Ziraat Türkiye Kupası’nda da alt liglerden karşımıza çıkan zayıf ekiplerle yarı finale ve ligden düşen Antalyaspor’u da yarı finalde geçerek finale kadar gelindi...
“Hoşcan” ve Yönetiminin yelkenlerini şişiren rüzgâr hep olumlu yönden esiyordu...
Cadı kazanı ya da kurtlar sofrası olarak bilinen Süper Lig sanki dikensiz gül bahçesine dönmüştü...
Ama ne olduysa ilk yarının olumlu rüzgârları birden ters esmeye başlamıştı...
Rüya gibi Fenerbahçe galibiyetini bir kenara bırakırsak koca sezonun ikinci yarısı tam bir kâbusa dönüyor, haftalarca gol atmasını unutan hücum bölgesine iyi bir golcünün alınamaması yönetimin ilk zaafı olarak, geliyorum diyen karanlık günlerin habercisi oluyordu...
*********
Ligde durdurulamayan düşüşün yarattığı gerilim, 27 yıl aradan sonra Kupada finale uzanan adımlarla giderilmeye çalışılıyordu…
Sonuçta 25. Hafta da zoraki alınan 1-0’lık Elazığ galibiyeti olmasaydı düşme hattının giyotini sürekli ensemizde sallanacaktı. Kupa finalinde de 43 yılın özlemine son vermek tribünlerin büyük desteğine ve coşkusuna rağmen mümkün olmadı...
Futbolda “Sürekli şampiyonlar hatırlanır” kuralı burada da işleyecek bir süre sonra ikinciler ya da finalistler unutulacak, futbol tarihi yalnızca şampiyonları yazacaktı…
İşte yeni yönetimin ilk sezondaki serüveni kısaca bu şekildeydi…
Başarılı da, başarısız da denemeyecek ilginç bir sezon geride kaldı…
Ancak madalyonun arka yüzündeki gelişmeler de sanki liglerin bitmesini beklercesine olumsuz şekilde yansımaya başladı…
*********
Öncelikle pilot takım seçiminde “Bölgesel Amatör Lig”de Demirspor ve Sağlıkspor gibi iki temsilcin dururken Bozüyük tercihinin büyük bir hüsranla sonuçlanması…
Devre arasında, takımın en zayıf halkası olarak görülen hücum bölgesine gerekli takviyenin yapılmayıp, ikinci yarıda “Victor Hugo’nun Sefiller”ini gölgede bırakan “Ertuğrul Sağlam’ın Golsüzler”inin yarattığı hayal kırıklığı…
Yine “Ertuğrul Sağlam”ın bir demecinde “alt yapıdan bir oyuncu dahi alamadık” sözlerinin yarattığı deprem ve zaten İşçi Bulma Kurumu olarak adlandırılan Alt Yapı’nın bir anda eleştiri oklarına hedef olması…
Kulüp içinde önemli bir işleve sahip olan ve kurumsallaşma adına yaptığı başarılı çalışmalarla bazı yöneticilere ”Onun gibisini görmedik” dedirtecek kadar takdirini kazanan, Devlet Adamı profiliyle Emekli Vali CEO Mehmet Çetin’in, geçtiğimiz hafta yapılan Mali ve Olağanüstü Kongrenin hemen sonrasında istifa etmesinin yarattığı deprem…
49. Yıl Kutlamalarında “Başkan Hoşcan”ın halen hayattaki tek kurucu başkan olan “Aydın Begiter”e taraftarların önünde pekte şık olmayan davranışı, yine ESTV’ ye yaptığı açıklamada 50. Genel Kurul’da “Halil Ünal”ın yanında yer alan “Begiter”e duyduğu öfkenin hâlâ devam ettiğini yansıtan sözleri ve özellikle bu kulüpte başkanlık yapan, emeği geçen her ismi kucaklaması gerekirken “Ben onun yaşına veriyorum, yaşı Eskişehirspor’u yönetecek durumda değil” gibi hoş olmayan söylemde bulunması…
Son günlerde patlak veren ve gündeme bomba gibi düşen “Necati Ateş” in alacaklarına karşılık hukuki süreci başlatıp, sözleşmesini tek taraflı olarak feshetmesi üzerine Başkan Yardımcısı, Asbaşkan ve Basın Sözcüsü gibi Yöneticiler dururken “Ateş” le bizzat kendisi “Ağzın değil ayakların konuşsun” diyerek bir polemik ortamı yaratması…
En vahimi de zaman zaman yaptığı basın toplantılarının, genel kurulların, konuşma metinlerinin dahi bazı gazeteci veya gazeteciler tarafından hazırlandığı tevatür olmaktan çıkmış her tarafta konuşulmakta, dahası transfer ya da özel görüşmelerinin yapıldığı yemekli mekânlarda yönetici yerine yanı başından ayırmadığı gazetecilerle pervasızca görüntü vermenin bu konuda yıllarca eleştirilen “Halil Ünal”ı bile aratıyor şeklinde yorumlara yol açması…
Aysbergin sadece görünen yüzü olarak yorumlanıyor…
Oysa 22 Haziran 2013 akşamı yeni bir sayfa açılmıştı…
Bütün kentin gönül desteğini alabilmek önemli bir iş sayılırdı…
Her şey iyi giderken birden ne oldu acaba?
Gerçekten “neler oluyor orada!”
Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...