Herkese merhabalar. Bu hafta Stefan Zweig’in “Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat” kitabı ile yazıma devam ediyorum
Herkese merhabalar. Bu hafta Stefan Zweig’in “Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat” kitabı ile yazıma devam ediyorum. İlk kez 1986 yılında basılmış olmasına rağmen günümüzde hala okunmaya devam ediyor. Yine bir çırpıda okuyup bitirebileceğiniz ve yine çok seveceğiniz bir kitap. Bu kitabı okurken aynı zamanda bir itirafa tanıklık ediyoruz. Evli bir kadının birkaç saat önce tanıştığı genç bir adamla kaçması sonucu, yaşlı bir kadının şimdiye kadar kimseyle paylaşmadığı ve hiçbir zaman unutmadığı 24 saatini itiraf etmesi konusuna değiniyor. Gelin biraz da detaylarına bakalım; 19. yy başlarında birçok millette mensup zenginler, romanın anlatıcısı, Alman ve İtalyan evli iki çift, Danimarkalı bir adam, kibar bir İngiliz bayan olan Mrs. C. ve Lyonlu şişman fabrikatör ile onun narin, içine kapanık karısı Madame Henriette bir pansiyonda bulunmaktadır. Pansiyona genç yakışıklı ve nazik bir Fransız’ın gelip yerleşmesiyle olay örgüsü başlamış olur. Kadınlar bu Fransız’dan oldukça etkilenirler. Fakat bu genç yakışıklı Fransız Lyonlu şişman bir iş adamının karısı olan Henriette ile ilgilenmeye başlar ve ikili aniden ortadan kaybolur. Henriette’in kocasını ve çocuklarını bırakıp bu adamla kaybolması oteldeki diğerleri tarafından birçok dedikoduyu da beraberinde getirir. Henriette hakkında herkes kötü yorumlar yaparken anlatıcı durumun görüldüğü gibi olmadığını savunur. Pansiyon sakinleri bir araya gelip, bu olayla ilgili fikirlerini beyan ederlerken bir kişi Henriette’yi yargılamak yerine anlamaya çalışıyor. Anlatıcı ile aynı düşüncede olan Mrs. C Henriette’e olan suçlamalara karşılık yaşamından bir kesiti paylaşmak için anlatıcıdan randevu ister. Mrs.C. bu randevuda hayatından yirmi dört saati anlatıcıya anlatır. Ve evet, işte bu kitapta okuduğumuz o yirmi dört saat, Mrs. C’nin yirmi dört saati.
Özetle…
Mrs. C’nin arzularına yenik düştüğü ve ömrü boyunca asla aklından silinmeyen, geçmişte yaşamış olduğu 24 saatlik dilimi okuyoruz. Tutkuların yenik düşün kadın ve adamın yirmi dört saat içinde yaşadıklarına ve davranışlarında meydana gelen iniş çıkışları akıcı bir anlatımla okuyucuya aktarmış Zweig. Tutkulara olan bağımlılık bu kadar güzel anlatılabilirdi. Muhteşem bir kurgu diyemeyiz fakat psikolojik tahliller ve ruhsal betimlemeleri harika bir kitaptı. Zweig’in dili her zamanki gibi akıcı ve anlaşılırdı. Az sayfa sayısına rağmen içerik ve verdiği mesajlar gayet güzel. Keyifli okumalar.