Prof. Dr. Alper Çabuk yazdı
Geçen yazıma “akademisyenler olarak bizlerin önemli kısmının, belki iş yoğunluğundan belki bir başka sebepten, çok da fazla hayatın ve halkın içinde olmadığımız, biraz dışarıdan, hatta tepeden baktığımız olup bitene” özeleştirisiyle başlamış, “hayatın yeterince içinde değilseniz sorunları tam olarak anlayamazsınız ve yaptığınız çalışmalarla tam dokunamazsınız hayatlara; daha yaşanabilir kılmak için hayatı” tespitiyle devam ettirmiştim. “Kalkınma yerelden başlar, yerel kalkınmazsa ülke kalkınmaz, dolayısıyla yereli düşünmek lazım” önerisini getirmiş ve bu hafta “Eskişehir’de giderek ölmeye yüz tutan, yerel kalkınma ve Eskişehir’in somut olmayan kültürel mirası açısından çok önemli sokakta alışveriş kültürüyle; Hamamyolu’yla, Kızılcıklı’yla, Doktorlar Caddesi’yle, Taşbaşı’yla, Sıcak Sularla ve alışveriş merkezlerinin somut olmayan kültürel mirasımıza olan etkileriyle” devam edeceğim sözünü vermiştim geçen yazımda.
.......................
Ben Ankaralıyım. Yıllarca yazlık gidiş yolunda kıyısından geçip, gitmişimdir Eskişehir’in. İçine hiç çekmemiştir beni. Hatta tam tersine, kıyısından biran önce çıkıp gitme isteği doğurmuştur bende. Gri hissettirirdi Eskişehir bana kendisini. Şimdi düşününce bir kent için ağır bir duygu grilik. Ne zamanki şehrin dışında Bursa istikametinde yer alan alabalık restoranlarının önündeki büyük ağaçların olduğu yere geldiğimde uzaklaşmış hissederdim kendimi Eskişehir’in griliğinden. Benimkisi “büyük nefretlerden, büyük aşklar doğar” tadında bir aşk hikayesi gibi anlaşılan. Zira 2000’li yılların başında, Eskişehir’de çalışmaya başladığımda, başladı bu aşk. Ülkemiz hariç, Dünyanın farklı üç ülkesinde birçok farklı kentte yaşadım, okudum, çalıştım. Birçok ülkeye, kente gittim. Ama Eskişehir’de onu farklı kılan, çok lezzetli bir şey vardı. Sevdim, aşkım oldum ona... Mekanları insanlar yaratır, ama ruhsuz bir mekanın anlamı yoktur; mekanlara yine insanlar ruh katar. Şehir plancıları, mimarlar, peyzaj mimarları, mühendisler kentleri planlar, tasarlar, inşa ederler, ama o kente ruh katan orada yaşayan insanlardır. Ruhsuz bir beden neyse, ruhsuz bir kentsel alan da öyledir. Ruh güzellik verir bedene. Ruhu güzelse kentin, kendi de güzel olur. İşte o ruhtur aşık eden kendine... Eskişehir’e ruh katan şeylerden birisi de, insanı ve insana dair yaşam alışkanlıklarıydı şüphesiz. İşte o yaşam alışkanlıkları ki, bence gelecek nesillere aktarılması gereken en önemli kültürel miraslardan. İşte sokakta alışveriş kültürü de Eskişehir’e ruh katan, onu özel kılan bir özellik.
Eskişehir’e 2000’li yılların başında İstanbul ve Ankara’da yaşayıp gelmiş, bir metropol insanı olarak, sadece kültürümüzü değil, aynı zamanda ruhumuzu teslim ettiğimiz alışveriş merkezlerinde alışveriş alışkanlıklarının ötesinde, unutmaya başladığımızı sokakta alışveriş kültürünün çok farklı renklerini deneyimlemek çok keyif vericiydi benim için. Üstelik ilk geldiğimde Eskişehir’de hayatıma değer katan insanlardan olan Prof.Dr.Ersan Pütün hocanın yönlendirmesiyle kent merkezinde, Hamamyolu, Sıcak Sular, Doktorlar Caddesi, Kzıılcıklı’nın, Taşbaşı’nın kıyısında Deliklitaş Mahallesinde oturmaya başlamam, kente ve kentliye temas etmemi sağladı. Ne sıra dışı ne özel, ne güzel bir kültür ve ruh vardı sokaklarında bu kentin. İşte bu kültür ve ruh mutlaka yaşatılmalı, zira Eskişehir’in sahip olduğu en önemli kültürel miraslardan birisi bu kültür, ruh ve bu kültüre ve ruha ev sahipliği yapan mekanlar. Alışveriş merkezlerine, yavaş yavaş yitirilmeye başlayan bu ruhun yeniden canlandırılması önerilerime gelecek haftalarda yer vereceğim.
......................
Geçen hafta Eskişehir’e geçen hafta Eskişehir’e ve Anadolu Üniversitesine önemli katkıları olan, hayatın daima içinde yer almış iki hocamız ulusal basında haber sayfalarında, köşe yazılarında oldukça fazla yer aldı. Her iki hocamızı da şahsen tanıma fırsatım olduğu için çok mutlu olduğumu ifade etmek istiyorum ve her iki hocamızı da tebrik ediyorum. Bu isimlerden birincisi, Dekanlığı esnasında Bölüm Başkanı olarak, Rektör Yardımcılığı esnasında Enstitü Müdürü olarak birlikte yakın çalışma fırsatı bulduğum kıymetli hocamız Prof. Dr. Hasan Mandal. Anadolu Üniversitesinde Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi Dekanlığı ve Rektör Yardımcılığı, Sabancı Üniversitesi Rektör Yardımcılığı, YÖK Başkan Vekilliği, Sabancı Üniversitesi Rektörlüğü’nün ve ulusal ve uluslararası pek çok mühendislik eğitimi le ilgili kuruluştaki önemli görevlerinin ardından TUBİTAK Başkanlığına atandı. Bir dönem benim de araştırmacı olarak çalıştığım ve yakından tanıdığım TUBİTAK, yani ülkemizin bilim ve teknolojik araştırma alanı emin ellerde. Büyük aşamalar kaydedileceğinden hiç şüpheniz olmasın. Diğer isim, Anadolu Üniversitesine ve Eskişehir’e ruh üfleyen, değerine değer katan, üniversite eğitimin yaygınlaşmasını hedefleyen Açık Öğretim sisteminin oluşturulması ve uygulamaya geçirilmesinin yanı sıra iki dönem rektörlük görevini de yürüterek, Anadolu Üniversitesi’nin gelişmesine önemli katkılar sağlayan isim, Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen hocamız. O benim için Eskişehir’i grilikten kurtaran adam aynı zamanda. Vehbi Koç Vakfı tarafından, insanların yaşam kalitesinin artırılmasına katkıda bulunan kişi ve kurumları teşvik etmek amacıyla her yıl kültür, eğitim ve sağlık alanlarından birine verilen Vehbi Koç Ödülü, bu yıl eğitim alanındaki katkıları ile Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen hocamıza verildi.
Her ikisi de bu toprakların, bu ruhun, Eskişehir’in yetiştirdiği isimler. Ne mutlu bizlere ki, bu kişilerin katkısıyla şekillenmiş hayatlara sahibiz.
Geçen hafta iş yoğunluğundan dolayı yazamayınca, bu hafta satırlar uzadı anlaşılan. Herkese iyi haftalar dilerim.