Murat Özgül yazdı
Geçtiğimiz günlerde dostlarımdan gelen bir paylaşım çok şey ifade ediyordu. İsveç’te derler ki ; “Eğer bir yolda çok fazla kasis varsa orada trafik kültürü düşüktür.” Sebep nedir diye sorulursa, şöyle açıklanabilir: “Trafik ikaz ve işaretlerini okumak yetmiyorsa, fiziksel engel ile durduruyor ve düzene uymasını sağlıyorsunuz demektir. Aynı düşünce kaldırım yükseklikleri için de geçerlidir. Kaldırımlar araç park etmesin diye yükseldikçe medeniyet iner.”
Eskişehir medeni bir kenttir. Okur, yazar oranı fazladır diye zaman zaman öğünüyoruz da, trafikte tam bir anarşi hüküm sürmektedir. Dar bir yolda iki sıra park etmek, otoparkları boş bırakıp kaldırımları esnafla birlikte doldurmak adettendir. Hız sınırına uymak ne mümkün… Kimseyi takmadan ara yollarda bile tozu dumana katmak marifet sayılıyor.
Kent yaşamında saygı olsa, başlarında kimse yok diye ortalığa çöp dökülmez. Saatinden önce çöpler sokağa terk edilmez. İkinci, üçüncü kattan poşetler sokağa atılmaz. Porsuk kıyıları çekirdek kabuklarından oturulamaz halde bırakılmaz.
Kural koymak, medeni toplum ihtiyaçları için düzen getirmek bizim toplumumuzda boşa çabadır. Sigara yasaklarında kontrol biraz aksatıldı mı, gidip kapalı yaşam alanlarını bir görünüz.
Ne yazık ki toplumumuz kimse görmeden ben ne yaparsam kardır anlayışında. Kuralları çiğnemek adetten sayılıyor. Her kesimin ve herkesin başına kontrol eden birileri dikilemeyeceğine göre, hatta denetleyenlerin bile denetlenmesinin gerekli olduğu bir yaşam içinde MEDENİYET lafta kalıyor.
Cep telefonu kullanmada bile çok saygısız davranıyoruz. Tramvayda, otobüste, lokantada, kafelerde aile sohbeti dinlemek, arkadaş sohbetine katlanmak zorunda mıyız? Geçmişte sırtlarında transistörlü radyo taşırken müzik dinleyen toplumdan telefona taktığı kulaklıkla müzik dinleyen medeni topluma döndük(!)
Kaldırımda ve yolda beklerken üç beş kişi yan yana dizilen, kenara çekilip hiç kimseyi rahatsız etmeden, sohbet imkanı varken, yürüyen herkesi engelleyen bir anlayışımız var.
Örnekleri çoğaltmak sayfalara sığmaz. Anne babadan toplumsal yaşam için gerekli kural ve bilgileri almayan çocuklara, okullarda sonradan adap öğretilemez ki? Bu anlayışı ve bilgiyi almayan sonra kendisi çocuğuna ne verebilir ki?
Sinemada, konserde, tiyatroda, resmi kurumlarda, bankalarda, okullarda davranış bir eğitim gerektirir.
Kuralları kendi menfaatine yorumlayan, bana dokunmayan ve beni görmeyen, zorlamayan bin yaşasın anlayışı ile ahlaken çöküşteyiz. Medeniyet mi? Daha bize çok uzak bir kavram…