Lozan Anlaşması öncesi özellikle Irak sınırı ile ilgili İngiltere ve Türkiye temsilcileri çok yoğun tartışmalar yaşadılar. Musul ve Kerkük demografik yapısı konusunda farklı rakamlar öne sürseler de genellikle benzer bir durumu teyit ettiler.
Osmanlı döneminde yapılan nüfus sayımlarına göre : Musul’da 104.000 Kürt, 35.000 Türk, 28.000 Arap, 18.000 Yezidi, 31.000 Müslüman olmayan, Kerkük’te 97.000 Kürt, 79.000 Türk, 8.000 Arap, Süleymaniye’de 62.830 Kürt, 32.960 Türk, 7.210 Arap bulunmaktadır.
İngiltere’nin verdiği rakamlara göre ; Musul 170.663 Arap, 179.820 Kürt, 14.895 Türk, 57.425 Hıristiyan, 9.665 Yahudi, Kerkük 10.000 Arap, 45.000 Kürt, 35.000 Türk, 600 Hıristiyan, 1.400 Yahudi, Süleymaniye 152.900 Kürt, 1.000 Türk, 1.000 Yahudi barındırmaktadır.
Lozan barış görüşmelerinin asıl tartışma konusu bizim heyetimiz açısından, Kürtlerin, Türkiye sınırları içerisinde ve vatandaşımız olmaları sebebiyle birlikte yaşam süreceğimiz halk olarak görülmesi ve bu nedenle Musul’un bizde kalması talebiydi. Meclisimizde Kürt milletvekillerinin varlığı ve 1. Cihan Harbi’nde birlikte savaştığımız gerekçe gösterilmekteydi. Türklerle Kürtlerin birlikte yaşamak istedikleri, aksinin ispat edilemeyeceği dile getiriliyordu. Yüzyıllardır bu iki halk, soy, inanç, özlem ve töre bakımından olduğu kadar, gelenek ve görenek bakımından da ortak bağlarla birleşmiş olarak tam uyum içinde yaşamaktadırlar tezi savunulmakta ve bu topraklar Türkiye’nin olmalıdır denilmektedir.
İngiltere daha o günlerden Kürtlerin bağımsız bir devlet olmasını ve Orta Doğu’da dengelerin değişmesi gerektiğini destekleyen konuşmaları Lord Curzon marifetiyle seslendirmiştir. İngilizlere göre, Dünya Savaşı sırasında Mezopotamya İngiliz ordularınca işgal edilmiş ve Türk orduları dışa atılmıştır. Bölge halkının alışmış olduğu şekli ile IRAK adı verilmiştir. Musul vilayeti işgal altında değildir, ülke halkının kendi ellerindedir. Kürdistan bölgesi Kürt ve Asuri askerlerin elindedir. Bütün nüfus Irak Krallığı’na bağlanmaktan, Emir Faysal’ın kral olmasından yanadır. Kürtlerle ilgili olarak Curzon şöyle söyler; “Kürt halkının kökeni oldukça karanlıktır. Bugüne kadar onların Türk soyundan geldiklerini dile getiren olmamıştır. Şimdi Türk olarak sahiplenilmek istenilen Kürtler, yüzyıllar boyunca dağlarda kendi başlarına bağımsız yaşamışlardır. Kürtlerin özerkliği ya da bağımsızlığı ile ilgilenmemizi isteyen protestolar İngiliz Hükümeti’ne yağmaktadır. Kürtlerin kendi bağımsız tarihleri, görenekleri, gelenekleri ve karakterleriyle, özerk bir soy olarak ortaya çıkmaları gerekmektedir.”
Sorun Lozan’da çözülememiş ve süreç zamana bırakılmıştır. İngiltere çözüme yanaşmayarak bugünlere kadar kendi emperyalist politikasını sürdürmüştür. Kürtlere yardım ediyor gözükerek, bölgenin kaynaklarını yıllarca kullanmıştır. Şimdi çıbanın başı ülkemiz topraklarındadır. Akılcı çözümler esas alınmaz, halklar birbirine düşman edilirse, sonuçta vaziyetin kimlerin çıkarına değişeceğini açıkça görmekteyiz. Orta Doğu’da kimin kimi kullandığı ve kimlerin hangi çıkarlara hizmet ettiği artık açıktır. Hesap LOZAN’dan bu yana boşluktadır, özellikle çözümsüz bırakılmıştır ve halklar kullanılmaya devam etmektedir…