Geçen hafta Türkiye Sağlıklı Kentler Birliği tarafından Kırşehir Belediyesi’nin ev sahipliğinde düzenlenen “Küresel Isınma ve Kentlerin Geleceği” konulu konferansa, davetli konuşmacı olarak katıldım. Birlik üyesi olan kentlerin belediye başkanlarının yanı sıra bazı encümen ve meclis üyeleri ile teknik personelinde katıldığı bu konferans, oldukça ilgiyle izlendi. Bu konferansta Eskişehir, Tepebaşı ve Odunpazarı Belediyeleri tarafından görevlendirilen meclis üyelerince temsil edildi. İlgililerin çözüm arayışlarına yönelik ilgisi ise beni oldukça ümitlendirdi.
Kentlerimizde giderek artan; aşırı ve düzensiz yağışlar, fırtınalar, su baskınları, kuraklık ve susuzluk gibi olaylarla etkisini daha çok hissettirmeye başlayan küresel ısınma, nihayet bilim adamlarının gündeminden uygulayıcı konumunda olan belediyelerin gündemine girmeye başladı. Küresel ısınmanın kentlerde yarattığı etkiler karşısında hizmetlerinin yetersiz kalmaya başlaması, seçim yoluyla göreve gelen belediye yöneticilerini oldukça kaygılandırmış görünüyor. Çünkü halkımız küresel ısınma konusunda yeterince bilgiye sahip olmasa da, yaşadığı sorunların farkındadır. Günü geldiğinde kentlerdeki yaşam kalitesini azaltan bu etkinin bedelini, elbette birileri ödeyecektir. Örneğin kuraklık nedeniyle musluklardan birkaç gün arka arkaya gelen ‘tısssssss’ sesinin toplumsal etkisini, hiçbir muhalefet kolay kolay yaratamaz.
Adı üstünde “küresel” ön eki ile ifade edilen bu problem, ne bir ülkenin ne de bir belediyenin tek başına çözebileceği bir konu olmayıp, ancak dünya küresindeki tüm ülkelerin birlikte çözebileceği bir sorundur. Bu nedenle yapılacakları iki başlık altında toplayabiliriz. Bunlardan ilki; küresel ısınma diye bir sorunun varlığını kabul ederek, özellikle akaryakıt, kömür ve doğal gaz gibi fosil enerji kaynaklarının azaltılmasına yönelik uzun vadeli önlemlerin alınmasıdır. Bu konuda belediyelerin öncelikli olarak yapması gerekenler, kentin küresel ısınmaya neden olan sera gazı üretim miktarının ve salım kaynaklarını belirlemeleridir. İkincisi ise; küresel ısınmanın etkilerine karşı ‘uyum sürecine’ yönelik çalışmaların başlatılmasıdır. Kentsel planlamalarda, ulaşımda, bina ve alt yapı tasarımlarında, enerji, su ve atık yönetiminde, tarım ve hayvancılık da, yeşil alanların tasarımı vb. gibi birçok alanda yapılacak anlayış değişiklikleri, bu çalışmaların başında sayılabilir.
Unutulmamalıdır ki; değişen koşullara uyum sağlamak, doğanın en önemli yasalarından biridir. Çünkü tüm canlılar için değişen ortam koşullara uyum sağlamak, olumsuz etkilerden en az zarar görmeyi beraberinde getirmektedir.