Murat Özgül yazdı
Venedik şehir mimarisi ve gondollarıyla ünlenmiş güzel bir İtalyan şehridir. Yöneticilerin aldığı son kararla kentte fast food restaurantlarının, kebap ve benzer ürünlerin satıldığı yerlerin açılması yasaklandı. Mevcutların da kapatılması istendi. Gerekçe olarak da Venedik’te İtalyan yemek kültürünün giderek ortadan kalkması gösterildi.
Biz ne yapıyoruz? Kültürümüzü, alışkanlıklarımızı göçmen gelenlere ya da yurt dışından sermaye getirenlere terk ediyoruz.
Önce Arap Yarım Adası’ndan gelenlere göre tavır aldık. İstanbul, Bursa başta olmak üzere sahillerimiz kentlerimiz işgal altına alındı. Arapça tabelalar her yeri doldurdu. Esnaf pazarlama yapabilmek için onların dillerinden pankart astı. Kendi insanımızın yüzüne bakmaz olduk. Para kazanma hırsı her şeyin önüne geçti.
Şimdi dört milyona yakın Suriyeli ülkemizde yaşam sürüyor. Arapça yazılmış tabelalardan geçilmiyor. Rahatlıkla iş yeri açıyor ve kendi dilleriyle hizmet veriyorlar. Neredeyse Suriye yaşam biçimi bizim kültür ve anlayışımıza baskın çıkacak.
Kiril Alfabesi ile eğitim almış ve Balkanlardan ülkemize göç etmiş hiçbir vatandaşımızda aynı anlayışı görmedik. Onlar öz be öz Türk kardeşlerimizdi ve geldiklerinde de hiçbir problem yaşatmadılar. Hatta çalışkanlıkları ile örnek oldular, ekonomimize, sanayimize katkı yaptılar.
Ülkeye para girmesi belli bir oranda iyidir de, onlar bizim yaşam anlayışımıza uymak zorundalar. Arap Alfabesi özentisi nereden çıktı? Nasıl izin verilir? Bizim vatandaşımızdan esirgenen birçok hususta neden onlar çok daha rahat hareket edebilmekteler.
Sanata, kültüre, bilime hizmet edenleri var mı? Vatandaşlık hakları nasıl verilmektedir? Kıstaslarını bilen var mı?
Kendi içlerinde çeteleşen, kavga eden ve bize uyum sağlamaktansa onların bildiği doğrultuda hareket etmek isteyenlere, insanlık ve insan haklarına saygı uyarınca hep yüz vermek zorunda mıyız?
Elbette mazluma sahip çıkacağız. Gereken desteği de vereceğiz ama onlar bize uyum sağlamak zorundalar. Venedik yönetimi yemek kültürüne sahip çıkarken, biz tüm anlayışımızdan çok kolay vaz geçiyoruz. Osmanlı döneminde rahat yaşayan gayrı müslimlerden sonra, rahat yaşam süren Araplara katlanıyoruz.
Askere giden, vergi veren insanımız kendi ülkesinde yine ikinci sınıf mı olacak?
Çok zengin bir ülke isek kültürümüzden taviz vermeden, önce işçimize, köylümüze, esnafımıza, sanayicimize sahip çıkmalıyız.
Muasır medeniyetten vaz geçerek, dışlanmış, kabul görmeyen, itilen, kakılan bir ülke insanı mı olmak istiyoruz?
Herkes üzerine düşeni yapmak ve biraz olsun da düşünmek zorunda. Hap gibi verilenlere inanarak bir gelecek kurmamız imkansız…