68 yıl önce kapatılan Köy Enstitüleri üzerindeki tartışmalar bitmiyor. Konu hakkında binlerce makale yazılmıştır. Bir tane de benim makalem olsun.
Öncelikle ülkemizdeki sol kesimlerin Köy Enstitüleri'ni efsaneleştirdikleri görüyorum. Köy Enstitüleri'nin kuruluş amacı köylerde çalışacak öğretmen yetiştirmekti ve kapatıldıktan sonra Öğretmen Okulları bu vazifeyi yeteri kadar gördüler. Yani Enstitüler kapandı diye köylerimiz öğretmensiz filan kalmadı. Bilinmesi gereken şey Enstitülerin basit birer okul olmadığı, aynı zamanda üretim merkezleri olduğu. İşte bu enstitülerin bulunduğu köylerdeki vatandaşların, enstitü bünyesinde 40 saate varan zorunlu çalışmaları çoğu kişi tarafından bilinmiyor. Angarya çağdaş bir toplumda kabul edilemez. Hiç kimse özgür yurttaşlara, "Şu tarlada zorla çalışacaksın" diyemez. Çağdaş toplumlarda eşit bireyler vardır. Vatandaşın zorla çalıştırılıyor olmasına en başta sol görüşlülerin karşı çıkması beklenir. Bu uygulama bir "Çalışma Kampı" uygulamısını andırır ve örnekleri sadece Stalin'in veya Pol Pot'un komünist rejimlerinde olur. Demokratik ülkelerde olmaz. Enstitülar kuruldukları günden beri tartışmaların konusu olmuştur ve en büyük eleştiriler de CHP içinden gelmiştir. Yani CHP'lilerin de büyük çoğunluğunun içlerine sindiremediği bir uygulamadan bahsediyoruz...
İsmet İnönü'nün yemeği
Şimdi Köy Enstitülerinin iyi yönlerine de bakalım. Bir gün Cumhurbaşkanı İsmet İnönü Köy Enstitülerinden birini (Hasanoğlan Köy Enstitüsü) ziyaret eder ve öğrencilerle birlikte yemeğe oturur. O sırada öğrencilerden biri İnönü'nün kendilerininkinden farklı bir yemek yediğini görür ve itiraz eder. Bunun üzerine bütün öğrenciler, "O adam Cumhurbaşkanı olabilir ama hepimiz eşit yurttaşlarız, biz ne yiyorsak, İnönü de aynısını yiyecek" derler. Öğretmenler İnönü'nün şeker hastası olduğunu, bu yüzden farklı yemek yemesi gerektiğini söylerler de mesele ancak öyle tatlıya bağlanır.
Bu gün – olmaz ya – Sayın Cumhurbaşkanımız bir yemekte öğrencilerden farklı yemek yiyecek de, buna itiraz edilecek öyle mi? Güldürmeyin adamı; o öğrenciler ve 7 sülaleleri hakkında soruşturma açılır, binlerce kişi hapislere tıkılır. Hatta o gün yeni bir darbe girişimiymiş gibi anlatılır. İtiraz eden benim gibi gazeteciler de terörist diye Silivri'ye tıkılır.
Atatürk ve Bulgar Köylüsü
Atatürk'ün gençliğinde sürgüne gönderildiğini çok az kişi bilir. Osmanlı usulü bir sürgündür bu. Mustafa Kemal gibi birilerinin başına bela olanlar, iyi bir maaşla yurt dışına gönderilir ve böylece susması, başkenttekilerin başını ağrıtmaması beklenirmiş. Bu tarz sürgünlerin sonuncusunun Alparslan Türkeş'e (Hindistan / Yeni Delhi görevi) yapıldığını hatırlatıp konumuza geri dönelim.
Bulgaristan'da Askeri Ateşe olan genç Mustafa Kemal Sofya'daki bir pastaneye gider. Bu sırada içeriye bir Bulgar Köylüsü girer. Garsonlar köylünün kıyafetini beğenmez ve içeri almak istemezler. Bunun üzerine Bulgar Köylüsü, "Ben ülkemi savaşta süngümle, barışta da sabanımla ayakta tutuyorum. Parasını veririm ve istediğim hizmeti alırım" der. Gerçekten de Bulgar köylüsü istediği hizmeti alır, pastasını afiyetle yer ve parasını öder...
İşte o zaman Mustafa Kemal "İnşallah" diye içinden dua eder ve "Günün birinde benim köylüm de böyle hakkını arayacak, böyle başı dik olacak" der.
Şimdi geldik 2022 yılına. Atatürk'ün hayalini kurduğu hakkını arayan bir Türk Köylüsünü maalesef göremiyorum. "Keşke Köy Enstitüleri kapanmasaydı" diye hayıflanacak değilim. Ancak Cumhurbaşkanı İnönü'ye posta koyacak kadar başı dik ve yurttaşlık bilinci olan köylüleri yetiştiremediğimize de çok üzülüyorum. İnşallah günün birinde Cumhurbaşkanlarının neler yediğini sorgulayacak nesiller yetiştiririz. Yoksa böyle sürünüp dururuz işte...
Köy Enstitüleri ve yalanlar
Yalan 1) Eskişehir Milletvekili Emin Sazak'ın "Bineceğim eşeğin benden akıllı olmasını istemem" diye bir söz sarf ettiği koskocaman bir yalandır ve yıllar sonra uydurulmuştur. Emin Sazak vatan kahramanı ve eğitim savaşçısıdır. İşin doğrusu Emin Sazak başlangıçta Köy Enstitülerini savunmuş fakat sonradan o da işleyişin çok kötü olduğunu görerek karar değiştirmiştir.
Yalan 2) Köy Enstitüleri'ni Amerika kapattırmamıştır. 1946'da CHP hükûmeti tarafından kapatılmaya başlandılar ve 1954'de Demokrat Parti tarafından tamamıyla kapatıldılar. Enstitülerin Amerikanın emriyle kapatıldığına ilişkin tek bir belge yoktur. Muhtemelen Köy Enstitülerinin varlığı Başkan Truman veya Eisenhower tarafından bilinmiyordu bile. Kaldı ki o tarihlerde Amerika henüz tam anlamıyla bir küresel güç olmamıştı ve Kore'de filan savaşıyorlardı. Muhtemelen Çifteler Köy Enstitüsündeki bir çocuğun çaldığı mandolinle uğraşmaktan daha önemli işleri vardı.
Yalan 3) Köy Enstitülerinde kız öğrencilerin iffetinin korunmadığı yönündeki iftiralar ise aşağılık yalanlardır. Günümüzde olduğu gibi geçmişte de ışığa düşman olan yarasalar vardı... İşte asıy düşmanımız da bunlar zaten. Selçuklu'yu batıran, Osmanlı'yı batıran ve şimdi de Türkiye'yi batırmaya uğraşan bu tarikatler, şu anda da fitne ve fesat yaymaya devam ediyor. Onların "Allah bir" dediğine inanmamak lazım.
Kerem bey bugünkü cumhurbaşkanı zaten öğrencilerden farklı yemek istemez , ayrıca zaten öyle oturup yemek yemeye falanda vakti yoktur zira vatana millete hizmet etmeye adanmış bir kişilik var. Küçük işlerle uğraşacak vaktide yoktur müktesebatında böyle bir tavır vs. De yoktur
Tam tersine Sazak bir toprak ağasıdır. Görünürde karşı çık-a-mamış, sonradan da muhalif sesler yükselince kendini belli etmiştir. Yani enstitü mezunlarıyla bir toprak ağasının çıkarları doğal olarak ters düşer. Bu sözünüzde "İşin doğrusu Emin Sazak başlangıçta Köy Enstitülerini savunmuş fakat sonradan o da işleyişin çok kötü olduğunu görerek karar değiştirmiştir." geçen işleyişin kötülüğü, kişilere göre değişkenlik gösterir. Elbette bir toprak ağası için bu enstitüler tehlike çanları demekti. Ama halkın yararına idi.