1959 Yılından itibaren krampon seslerinin, alın teriyle birleştiği profesyonel futbolumuzun türlü renklerdeki onur savaşı 55 koca sezonu geride bıraktı…
Geçmişte, bütün renklerin ve güzelliklerin henüz yozlaşmadığı, Fair-Play rüzgârlarının bir meşin yuvarlağın arkasından nazlı nazlı estiği, varsıl ile yoksulu, siyah ile beyazı, aydın ile lümpeni, aynı gönül paydasında buluşturan adına futbol dediğimiz o tarifsiz sevdanın, yerini nefret eylemlerine bıraktığı en kaotik sezonu yaşıyoruz…
2013-2014, şampiyonluğun artık fazlaca önem taşımadığı her türlü kavganın, husumetin ve nefretin ön plâna çıktığı, “TFF”nin, hakemlerin 18 takım tarafından sürekli hedef haline getirildiği, en yakın rakibini 8 puan farkla geçen Lig lideri Fenerbahçe’nin bile “TFF” ve hakemler üzerinde eylem ve söylemlerden geri kalmadığı bir sezon olarak anımsanacak…
Özellikle 3 Temmuz 2011 tarihinden bu yana, endüstriyel futbolun kazanmak uğruna dayattığı ahlak dışı sistemin, Fair-Play bayrağını ayaklar altına aldığı, hedefe ulaşabilmek için "bütün değerlerin imha edildiği çirkinlikler operasında", herkesin bir rol üstlendiği yıllar olarak hatırlanacak…
56 yılda gelinen bu noktada özerkliğini yitirmiş federasyonların, ürkek, pasif ve basiretsiz yönetimlerin, "korkunun notalarıyla düdük çalanların", adaletsizliğin sırtını sıvazlayanların sürrealist tablolarına bir gün herkes nefretle tükürecek…
Ve adına “adalet” denilen toplum huzurunun mihenk taşı olan o yüce kavram, şiddet arenaların girişine serilen paspas haline getiriliyorsa…
Yaşamın hemen her döneminde ihtiyaç duyulan “hukuk” dediğimiz kurallar manzumesi, körler ülkesinde ütopik şiirlere dönüşüyorsa…
Adaletin gücü değil, güçlünün adaleti sporun hücrelerini kemiriyorsa…
Orada karanlıklar prensi daha uzun süre hükümran olacak, güneşe olan hasret bir süre daha devam edecek demektir…
Futbolumuzu “korku tüneline sokanlar” toplum vicdanında yargılandı…
Ama öyle kişiler var ki bir gün gelecek onları da “tarih yargılayacak!”