Adam uyanır. Ya bir alarmla, olmadı şiddetle vurulan bir kapı sesi ya da susmayacak gibi çalan bir telefon yüzünden. Ama hep uyanır o filmin başında. Ne izleyeceğimizi bilmediğimiz fakat daha ilk saniyelerde beklentiyi düşüren bu başlangıç, bir çok filmde çıkar karşımıza.
Klişe der geçeriz çoğu zaman.
Peki adam niye uyanır? Bir hikayeye başlamak için illa uyanmak mı gerekir? Yeni sayfa gibi mi düşünmeliyiz bunu? Aslında her şeyin aynı, dünün bugünden farklı olmadan yaşayıp giderken, adamı uyandırmak, ona bir hikaye yazmak, ilgi çekici olaylar yaşamasını sağlamak mı gerekiyor? Adamı uyandırmadan, bir masa başında başlasa film, olmaz mı? Ya da yürürken.
Oluyor elbette, genellikle de öyle oluyor. Benim taktığım şey “adam uyanır” lı olanlar. Keşke adam gerçekten uyansa artık. Etrafında olup bitene, açlığa, fazla tokluğa, eşitsizliğe, zorbalığa bir uyansa da, dur dese artık.
Bitirirken; benim en sevdiğim, belki de tek sevdiğim adamın uyandığı film “Groundhog Day” dir. Adam bu filmde o kadar çok uyanıyor ki, gerçekten uyanmak için ölümü bile deniyor..,