Sadi Seda yazdı
16 Nisan’da yapılan anayasa değişikliği referandumun akşamı küçük bir gurup CHP Genel Merkezi’nde Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nu istifaya davet ettiler…
Çok cılız çıkan bu sesi ne ertesi günü ne de bugüne kadar bir daha duymadım…
Ne yalan söyleyeyim…
Ben CHP üyesi değilim…
CHP’li de değilim…
Ama CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun zaman zaman söylemlerini beğeniyorum…
Herkes gibi benimde tuttuğum veya üye olduğum partim var…
16 yaşımda Adalet Partisi ile yolum kesişti…
Babam Adalet Partisi sempatizanı idi…
Seçimlerde oyunu Adalet Partisi’ne verirdi…
2 veya 3 seçimde oy kabinine birlikte girdik…
Adalet Partisi’nin amblemi olan Kıratın üzerine mührü bana bastırmıştı…
Herhalde bu bende Adalet Partisi’ne karşı sempati yarattı…
16 yaşımda Adalet Partisi İl Gençlik Kollarına kayıt oldum…
16 yaşımdan beri de Adalet Partisi, 12 Eylül’de kapatıldıktan sonra yoluna Doğru Yol Partisi olarak devam eden DYP’de, bugünde onun devamı olan Demokrat Parti’de siyaset yaptım…
Halen de Demokrat Parti’nin kurultay delegesiyim…
***
Bunu neden yazdığıma gelince…
Ben sağ tandanslı birisiyim…
Ama her düşünceye, görüşe saygım sonsuz…
AK Partili, Cumhuriyet Halk Partili, Saadet Partili, Demokratik Sol ve Milliyetçi Hareket Partili çok sayıda dostum, arkadaşım var…
Hepimiz birbirimizin görüşüne saygı gösteririz…
Bir dakika bile siyasi görüşlerimiz ve düşüncelerimizden dolayı bir birimizin kalbini kırmadık…
***
Yazımın başlığı “Kılıçdaroğlu, bence başarılı lider...”
Birileri “nereden çıktı bu Kılıçdaroğlu hayranlığı?” Diyecektir…
Bunu birilerine yaranmak veya şirin görünmek için yazmadım…
Gözlemlerimi dile getirmeye çalışıyorum…
CHP Genel Başkanı 16 Nisan Anayasa değişikliği referandumu sürecinde siyaset ve parti propagandası yapmadan, yaptığı açık veya salon toplantılarında partisinin bayrağı yerine Türk Bayrağını tercih etmesiyle kamuoyundan puan topladı…
Gerçi AK Parti’de mitinglerinde Türk Bayrağı dağıttı ama birileri katılımcıların ellerline ısrarla parti amblemi taşıyan bayraklar tutuşturdular…
Bu hoş olmadı…
Çünkü 16 Nisan’da sandığa gittiğimizde bir siyasi partiye değil, anayasa değişikliğini isteyip istemediğimize oy verdik…
Bir de Vatan, Demokratik Sol, Demokrat, Saadet, Partilileri ve HDP’de “hayır” dediler ama aktif çalışma yapan, il il gezen, açık hava veya salon toplantılarını sadece CHP yaptı…
Diğer partilerde sayıları 2-3, bilemedin 5’i geçmeyen toplantılarla “hayır”a destek verdiler…
Yaklaşık iki ay boyunca sandıktan “hayır” çıkması için, arkasında çok büyük maddi destekçileri olmamasına rağmen kısıtlı imkanlarla gecesini gündüzüne kattı…
Her ne kadar sayıları 20’yi geçmese de birilerinin referandum gecesi istifaya davet etmelerini doğrusu kendilerine yakıştıramadım…
Bütün samimiyetimle belirtiyorum ki Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’li Milletvekilleri, İl ve İlçe Başkanları, Kadın ve Gençlik Kolları, Belediye Başkanları köy köy, ilçe ilçe, mahalle mahalle dolaşmamış olsaydı YSK’nın kesin rakamlarını 51,41 “evet”, 42,43 “hayır” olarak açıkladı referandum sonuçları daha farklı olurdu…
Yani “evet” yüzdesi çok daha yüksek olabilirdi…
*-*******
Acelen neydi Erdoğan abi!
Erdoğan Çakıcı, en az 30 yıllık tanıdığım ağabeyim idi…
Zaman zaman buluşur sinema konuşurduk…
Yeşilçam’da 30’dan fazla filmde hem oyuncu hem de yapımcı olarak görev aldı…
Fatma Girik ve Türkan Şoray’ı Yeşilçam ile tanıştırdı. Malkoçoğlu” olarak da bilinen Eskişehir’in evladı Cüneyt Arkın’ı da İstanbul’a götürerek sinemayla buluşturan yine Erdoğan Çakıcı idi…
Dün duyduğum bu haberle sarsıldım…
Şok oldum!
Oysa üç-dört gün önce telefonla konuşmuştuk…
Eskişehir’de çekilen “Umudun Kıyısında” filminde “Luna Park Bekçisi” olarak rol almıştı…
Daha doğrusu filmin yönetmeni sevgili Haydar Işık,”ağabey kabul edersen bu filimde sana da rol vereyim. Luna Park Bekçisi olur musun” demişti…
Ben teşekkür ederek,”Bu işi benim eski sinemacılardan bir ağabeyim var. O bu role çok yakışır. Kendisine telefon edeyim seninle tanıştırayım” dedim…
Umudun Kıyısında filimin yönetmeni Haydar Işık ile buluşturdum kendisini…
Verilen rolü de çok severek oynamıştı…
Dün aramızdan bir daha geri dönmemek üzere ayrılmış…
Oysaki kendisiyle 5 Mayıs’ta buluşup rol aldığı filmi birlikte izleyecektik…
Allah gani gani rahmet eylesin…
Mekanı cennet, toprağı bol olsun…
Başta ailesi ile tüm sevenlerinin başı sağolsun…
***
En büyük dileği Yılmaz Büyükerşen Balmumu Müzesinde heykelinin konulmasıydı…
Sınıf arkadaşı olan Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen’e de söylemiş…
Yılmaz Hocamda,”yaparız” diye söz vermiş…
Cüneyt Arkın, Türkan Şoray gibi sanatçıları Türk sinemasına kazandıran Erdoğan Çakıcı’nın bu son dileğini Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen’in değerlendirmeye alacağını düşünüyorum…
Son bir not; bugün Türkiyenin 1 numaralı kadın sinema yıldızı kim?
Tabiki bu soruma herkes Türkan Şoray diyecektir...
İşte diğer bir lakabı Türkan Sultan’a “Şoray” soyadını verende Erdoğan Çakıcı’dır...
*-*******
ADI BİR SOKAĞA VERİLMELİ,
BALMUMU HEYKELİDE YAPILMALI
Cüneyt Arkın Eskişehirlidir, Erdoğan Çakıcı da aynı yaşlarda. Cüneyt Arkın’ı hemen hemen tanımayan yok. Ancak onun elinden tutarak İstanbul’a götüren Yeşilçam ile tanıştıran Erdoğan Çakıcı’yı ne yazık ki Eskişehirlilerin büyük bir kısmı tanımıyor. Yerel yöneticilerimiz de farkında olamamışlar! Onu, bu kentin değerlerindendir diyerek tanıtamamışlar. Etkinliklerde nicelerini onore eden değerli büyüklerimiz maalesef onu görmezden gelmişler. Pardon Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç ile Vali Güngör Azim Tuna bu değerlendirmenin dışında…
Eskişehir’i ve Tepebaşını tanıtan kısa bir tanıtım filmde başrol oynadı. Bir de 2013 yılında Vali Tuna, TDKB etkinlikleri kapsamında Erdoğan Çakıcı’yı da yanlarına alarak Kırım’a götürüp onurlandırmış. Erdoğan Çakıcı anlattı. Eskişehirli birisi aşağıda yer alan ifadeleri yazmış kendisiyle ilgili haberlerin yer aldığı internet sitesinde görmüş ve çokta duygulanmış.
Erdoğan Çakıcı başta basketbol olmak üzere, voleybol, boks, atletizm branşlarında Milli Hakemlerimizdendir. Soruyorum bunu bilen kaç kişi var Eskişehir’de acaba? Şehrimizi uluslararası müsabakalarda başarı ve gururla temsil etmiştir. Sadri Alışık bir filminin son sahnesinde ağlayarak hâkime sormuştu; “bu da mı gol değil hâkim bey, bu da mı gol değil” diyerek. Ben de yöneticilerimize ve onların etraflarındaki danışmanlarına soruyorum. Kültür ve spor müdürlerine soruyorum şimdi. Uluslararası bunca branşta hakemlik yapması, Eskişehir’i temsil etmesi de mi önemli değil sizce? İyi de o zaman sizin ölçünüzü bilelim söyleyin de! Sizin için kriter nedir o zaman? Sokaklardan birine bu değerimizin adını vermeniz çok mu zor, çok mu pahalıya mı patlar? Belli mi olur, sevgili Spor Müdürümüz Hüseyin Aksoy bu konuda biz Eskişehirlilere güzel bir örnek olur. Nice spor dallarında yüzümüzü ağartmış bu insanımızın adını ölümsüzleştirir…