Eskişehir Sanayi Odası Başkanı Celalettin Kesikbaş, yaşadıkları sorunların ciddiyetine dikkat cekti.
Eskişehir Sanayi Odası Başkanı Celalettin Kesikbaş, yaşadıkları sorunların ciddiyetine dikkat cekti. Kesikbaş'ın "Son ikaz" niteliğindeki sözleri yerel basında manşetlerde yer alırken, aynı gün yaygın basında da çeşitli sanayi kuruluşu temsilcilerinin ciddi uyarılarının haber yapıldığını gördük. Hangi ülkede olursa olsun, sanayicinin işlerin kötü gitmesi ihtimalini aklında tutması ve hazırlıklı olması gerekir. Ancak ülkemizde işler o kadar uzun süredir kötü gidiyor ki, sanayicinin de dayanma sınırına çoktan gelindi. Öncelikle şunu belirtelim; eğer ki bir sanayici işletmesini kapatmak zorunda kalırsa, önce dünyalığını bir köşeye ayırır ve fabrikasının kapısına öyle kilit asar. Yani iflas etmiş bir sanayicinin Halk Ekmek kuyruğuna girmesi diye bir şey söz konusu olmaz. Dolayısıyla sanayicinin sorunlarına, aslında ülkenin genel sorunları olarak bakmak lazım. Bir ülkede fabrikalar üretmezse, o ülke çöker. Kapanan her fabrika da binlerce ailenin işsizlik çilesini yaşaması demektir. Maalesef gelinen noktada sanayicinin kendi kendine, "Arkadaş ben deli miyim? Neden bu çileyi çekiyorum?" diye düşünmeye başladığını görüyoruz. Çünkü memleket bir krizden çıkıp, bir diğerine koşup duruyor. Son olarak bu sürekli kriz ortamını değerlendiren ESO Başkanı Celalettin Kesikbaş da, yaşadığımız sıkıntıları rakamlar vererek açıklamış. Bilemiyorum pek yüce ve saygıdeğer efendimiz – yetkililerimiz Sayın Celalettin Kesikbaş gibi sanayicileri dinler mi? Sayın Kesikbaş'ın paylaştığı rakamlar gerçekten çok çarpıcı ve bir o kadar da düşündürücü. Mesela geçen sene doğalgaza 100 bin liralık fatura ödeyen sanayicinin, şimdi aynı doğalgaza 800 bin liradan bile fazla para vermek zorunda olduğunu söylemiş. Kesikbaş ayrıca artan fiyatların ihracatçıyı bile çok kötü etkilemeye başladığını belirtmiş. Netice itibarıyla fazla alternatifleri kalmadığını da vurgulayan Celalettin Kesikbaş, çaresiz ürünlerine zam yapmak zorunda kalacaklarından bahsetmiş. Ki bunun anlamı iyice yükselen enflasyon ve iyice kısılan tüketim talebidir. İşte ekonomistler Türkiye gibi ülkelerin düştüğü bu daralma – enflasyon sarmalı için janjanlı bir kelime bulmuş; Stagflasyon... Ben ise bu kelimeyi Türkçe'ye, "Ayvayı yedik" olarak çevirmeyi uygun buluyorum...
Güzel gelişmeler
CHP Eskişehir İl Örgütü'ne ve Odunpazarı İlçe Örgütü'ne parti binalarına astıkları pankart nedeniyle kesilen 427’şer lira para cezası mahkeme tarafından iptal edildi. Ayrıca Halk Evlerine asılan ve "Geçinemiyoruz, zamlar geri alınsın" yazılı pankarta kesilen 18 bin liralık ceza da yüce yargı tarafından iptal edildi. Bu alınan kararlardan dolayı sevindiğimi söylemeliyim. Bir ülkede demokrasi varsa, fikir hürriyeti de olmalı. Hele ki tüzel kişiliği ve dokunulmazlığı olan bir parti binasına asılan bu tarz pankartlara ceza kesilmemeli. Sonuç olarak "Geçinemiyoruz" demek de "Dolar garantili faiz" demek de terörist bir ifade değildir. Nasıl ki AK Partililerin toplu taşıma zamlarını protesto etmek demokratik hakkıdır, tam tersini yapmak da CHP'nin hakkıdır. Şiddet çağrışımı yapmayan, toplumdu bölmeyen her söylemi, demokratik olgunlukla karşılamayı öğrenmeliyiz. Her ne kadar ülkemizde adaletin giderek gerilediğini söylesek de, Türkiye'yi bir Suudi Arabistan'la karşılaştırmak, bir Kuzey Kore benzetmesi yapmak çok büyük haksızlık. Aksak da olsa işleyen bir hukuk sistemimiz var. Kıymetini bilmek lazım.
Ataç'ın sözüne imza atarım
Tepebaşı Belediye personeli Ramazan ayı dolayısıyla düzenlenen iftar yemeğinde bir araya gelmiş. Şimdi memlekette kendi ardamızda hangi konuda sohbet etmeye kalksak, konu dönüp dolaşıp ekonomik krize geliyor. Mesela "Havalar da düzeldi" dediğiniz zaman karşınızdaki kişi, doğalgaz faturalarından bahsetmeye başlıyor. Sohbet konusu sokaktaki yavru bir kedi mi oldu? Mama fiyatlarındaki KDV oranları iki yaşlı teyze arasında tartışma konusu oluyor. İşte biz buna, "Millet acından başka bir şey görmüyor" durumu diyoruz. Ancak yine de enseyi fazla karartmayın. 2023 yılında o Lozan'ın gizli maddeleri bir kalksın, işte o zaman göreceğim ben dış güçleri... Her neyse... Son olarak Ahmet Ataç da belediye personeliyle konuşurken, konu dönüp dolaşıp yine ekonomik krize gelmiş. Ahmet Ataç "Tabi 20 yıl önce diğer hükümetlerin olduğu dönemde zaman zaman krizler oldu ama onlar kriz falan değilmiş. Görmediğimiz için onları kriz zannetmişiz. Bu dönemde yaşanan krizi Türk milleti herhalde bir daha unutmaz" demiş. İşte ben bu sözün altına imzamı atarım. Gerçekten de 2001 krizi başta olmak üzere eski krizlerin tamamından özür dilerim. Biz onların kıymetini bilemedik. 2001 krizinden özür dilerim, 1994 krizinin yanaklarından makas alırım. 1982 banker krizi karşısında esas duruşa geçerim. Hatta işi deliliğe vurur; "Banker Kastelli" diye şarkılar bile söyleyebilirim. Meğer onların hiç biri kriz değilmiş vesselam...