Prof. Dr. Cengiz Türe yazdı
Geçtiğimiz günlerde, bir internet sitesinde yayınlanan “ünlülerin film gibi yaşam öyküleri” başlıklı bir sayfayı inceledim. Özellikle sinema ve müzik alanından pek çok ünlü sanatçının, zor yaşam koşullarından bugünlere nasıl geldikleri eski fotoğraflarla da desteklenerek analtılıyordu...
Sonra düşündüm ki; bizler için sinema perdellerinde ve sahanelerde baş rolleri paylaşan pek çok insan, meğer kendi yaşam filmlerinde birer figüranmış…
Bu sadece ünlülere ait bir durum mu? Dediğinizi duyar gibiyim. Elbette çoğunuz çevrenizdeki bu tür insanların farkındasınızdır…
Ardından bugün ünlü olan ve farklı dünyalarda yaşayan bu sanatçıların, geçmişteki sıkıntı içerisindeki hayatklarını medya aracılığıyla bizlerle paylaşmaları acaba samimi bir tevazu göstergesi olabilir mi? Diye aklımdan geçirdim ve düştüm gerçek tevazunun neyi ifade ettiğinin peşine…
Elbette toplum içeririsinde hangi konumda olunursa olunsun, gerçek bir “tevazu sahibi” olarak anılmak oldukça ayrıcalıklı bir durumdur… Ama burada önemli olan, bir insanın bu sıfatı gerçekten tevazu sahibi olduğu için mi? Yoksa tevazu sahibi göründüğü içinmi hak ettiğidir.
Eğersiz tevazu sahibi olduğunuzu anlatıyorsanız? Bu bir ego durumudur. Yok eğer birileri sizin tevazu durumunuzu dillendiriyor ve bu durum toplumun kendi kendine vardığı bir yargının sonucuysa, bir de bu özelliğinizden haberiniz yoksa, ne mutlu size….
Çünkü tevazu sahibi olmak olgunluğun, mütavazi görünmek ise benliğin dışa vurumu anlamına geliyormuş, okuduğum kaynaklara göre…
Hem Batı hem de İslam felsefesinden bu konuya ilişkin ilginç örneklere rastladım, araştırmalarım sonucunda… Jean de La Bruyère göre; “Gerçekten tevazu sahibi olan bir insan, kendisinden hiç söz etmeyen insandır” diyor. Ünlü İslam alimlerinden Cüneyd-i Bağdadî’nin sözü konuya daha da açıklık getirmektedir; İnsan kendi tevazuunu hissedemez, ancak başkaları farkına varır. Kendi tevazuunun farkına varanda kibir var demektir. Kibri ve egosu olanda ise asla tevazu sahibi olamaz. Oysa gerçek muvahhit hiçbir zaman, kendisinde bir varlık görmez ki buna karşı alçak gönüllülük göstersin.”
Görülüyor ki gerçek tevazu basit bir şey değildir. Büyük bir şeydir…
Oynadıkları sinema filmlerinde baş rol ve çıktıkları sahnelerde assolist olan ünlüllerin, gerçek yaşamlarında adeta birer figüran olduklarını ima eden hikayeleri pek samimi gelmedi bana…
Yok eğer, medyada yer alan yaşam hikayeleri ve geçmişe yönelik özel fotoğrafların, onların bilgisi dışında medyada paylaşıldığını düşünüyorsanız, yazdıklarımı hüsn-ü kuruntum olarak kabul ediniz, lütfen …