Osman Cemoğlu yazdı
Öyle bir polemik ki; günlerdir sürüp gidiyor…
“Kaynağı nereden buldun?”
Önce bu topa girmek istemedim. Baktım ki konu şirazesinden çıkıyor, girmesem olmaz…
Evvela internet ortamında her türlü fikrin paylaşıldığı, yaklaşık 8-9 bin üyeli taraftar sitesinde bazı akillerin (!) sorgulamasını gördüm…
Yetmedi, sosyal medyada fazilet tacirliği yapan bir takım akl-ı evvellerin bu durumu dillerine doladıklarına tanık oldum…
Sonrada yerel medyanın usta kalemlerinden birinin gazetecilik refleksi ile köşesindeki soruyu gördüm: “Bu transferlerin kaynağı ne?”
Cevabını da yine bir başka usta kalemden okudum: “ Bu parayı nereden buldun diye sormak çok doğru bir yaklaşım olmasa gerek…”
* * *
Aslında bu ülkede: söylenecek o kadar söz, sorulması gereken o kadar çok hesap var ki…
Çeşitli kumpaslar kurularak ömrünün en güzel yıllarını zindanlarda tüketen aydınların…
Vatanın bölünmezliği için bölücü örgütlerle çarpışan, karşılığında madalya olarak Silivri zindanlarında zorunlu ikamete (!) tabi tutulan komutanların…
Bütün görkemi, ihtişamı ve 1200 odası ile Londra’daki Buckingham, Moskova’daki Kremlin, Paris’teki Elysee, Roma’daki Quirinal Saraylarını bile gölgede bırakan Aksaray’ın…
Ve daha nicelerinin kaynağı sorulmazken…
Ligde yaşam mücadelesi veren Eskişehirspor’un yaptığı transferlerin kaynağını sormak, Osmanlı Ordusunun İstanbul’u kuşatıp, şehre girmek için, surlarda gedikler açarken, Bizans Sarayındaki elitlerin “melekler dişi mi, yoksa erkek mi” tartışmasına benzemiyor mu?
* * *
Kalemi olan, ağzı olan herkesin yazdığı ve söylediği şu: “Eskişehirspor bu kentin ortak sevdasıdır, en büyük markasıdır…”
Öyleyse bir bardak suda fırtına koparmanın âlemi ne?
Kaynak bir şekilde bulunmuş, üstelik yanlış yerlerde kullanılmasın diye genel müdür unvanıyla bir denetçi de atanmış...
Bakın daha iki gün önce Kulüp Basın Sözcüsü “Mehmet Arı” bir gerçeği şamar gibi yüzümüze çarpıyor: “Maalesef işadamlarımızdan gelen bir destek yok!”
Mealen şunu demeye getiriyor Sayın Arı: “Maalesef işadamlarımızın cebinde akrep var!”
Kaynağı değil de, yeni transferlerin niteliğini sorgulasak…
Umutlarımızı artıran deplasman puanlarına baksak…
Bir futbol mucizesinin tribünlerdeki kahramanı olsak
En önemlisi de kısır polemikler yerine Antalyaspor gibi son derece hayati bir karşılaşmaya odaklansak daha doğru yapmış olmaz mıyız? .
* * *
Aşağıda paylaştığım bu fıkra son günlerde yaşadığımız kaynak polemiklerine ne kadar uygun bilemiyorum, karar sizin…
Osmanlı döneminde, liman cüzdanını kaybeden kaptan yenisini çıkarmak için Liman Reisliği`ne gitmiş...
Memur başlamış sormaya:
Adın ne? "Kara Ali!"
Nerelisin? "Karabigalı!"
Geminin adı ne? "Kara Yunus!"
Nereden geliyorsun? "Karadeniz`den!"
Yükün ne? "Karalahana!"
Nereye gideceksin! "Karamürsel`e!"
Memur, ya sabır demiş:
Dönüşte bizim limana uğrayacak mısın? "Hayır! Orada gemiyi karaya çekeceğim, Karaman`da Karadağlı, Kara Mustafa`yı gördükten sonra, karadan Mekke-i Mükerreme`ye gidip, kara donlu Baytullah`a yüz süreceğim!”
Memur la havle çekmiş: İnşallah oradan yüzünün akıyla dönersin!
"Yüzümüz ak mı kara mı çıkar, bu ancak kara toprağa girdikten sonra belli olur!”
Memur dayanamamış: Zift mi kesildin be mübarek!
* * *
Hani diyorum ki fıkradaki “Kara Ali” gibi zift kesilmesek…