Eğitim-Sen Şube Başkanı Sertaç Durdu, her sene olduğu gibi bu sene de devlet okullarından kayıt parası istendiğini belirtti. Duru “Ahmet Sezer’de 90 bin lira para istendiğini duyduk. Melahat Ünügür’de de 10 bin lira, 20 bin lira ne kopartırlarsa velilerden para talep ediyorlar” diyerek devlet okullarının adeta özel okullarla yarıştığını söyledi.
Eğitim-Sen Şube Başkanı Sertaç Durdu, her sene olduğu gibi bu sene de devlet okullarından kayıt parası istendiğini belirtti. Duru “Ahmet Sezer’de 90 bin lira para istendiğini duyduk. Melahat Ünügür’de de 10 bin lira, 20 bin lira ne kopartırlarsa velilerden para talep ediyorlar” diyerek devlet okullarının adeta özel okullarla yarıştığını söyledi.
“Sertaç Duru doğruları söylemiyor. Devlet okullarından kayıt parası istendiğine ilişkin iddialar asılsızdır” diyecek bir Allah’ın kuluna rastlayamazsınız. Çünkü hepimiz bu ülkede yaşıyoruz ve hepimiz çok iyi biliyoruz ki devlet okulları, velilerden ne kopartabilirse para alıyor.
Yanlış anlaşılmasın, okul müdürlerine kızmıyoruz. Çünkü sevgili hükümetimiz “Şu okullar olmasa, Milli Eğitim Bakanlığı’nı ne güzel yönetiriz” mantığıyla okullara yaklaşıyor. Gerçekte bir ülkenin en önemli dayanağı eğitim sistemi olmasına karşın, biz milli eğitimi devletin sırtında bir yük olarak görüyoruz. Böyle olunca da okul müdürleri – çaresiz – başlarının çaresine bakmak zorunda kalıyor.
Şimdi “Kim haklıdır? Kim haksızdır?” sorusunun da aslında pek bir önemi yok. Çünkü kim haklı veya haksız olursa olsun bu garip düzenin yükü yine vatandaşın üzerine biniyor.
Sultan 2’inci Abdülhamid döneminden başlayarak Cumhuriyet döneminde de devam eden ve AK Parti iktidarına kadar süren devlet politikası, okulların her türlü ihtiyaçlarını devlet tarafından karşılamak yönündeydi. Biz AK Parti iktidarının da Milli Eğitim’i en önemli beka meselesi olarak gören devlet aklına geri dönmesini istiyoruz.
Çünkü devlet okullarının kendi vatandaşından, “Gönlünüzden ne koparsa” diye para dilenmesi utanç verici bir şey.
Yayın yasağı doğru karar
Eskişehir’de bir dizi bıçaklama olayı yaşandıktan sonra savcılık konuyla ilgili yayın yasağı getirdi. Bir gazeteci olarak, yayın yasağını ilk öğrendiğimde refleks olarak söz konusu yasağın anlamsız olduğunu düşündüm. Sonuç olarak bir kedi için ciğer neyse, biz gazeteciler için de bu tarz bir haber aynı şekilde iştah açıcı geliyor.
Fakat olayın üzerinden biraz vakit geçip, daha sonra sağlıklı bir şekilde düşününce kararım değişti. Tıpkı intihar haberlerinde olduğu gibi bu tip olaylarda yapılan haberlerin özendirici etkisi bulunuyor. Dolayısıyla Savcılığın aldığı kararın doğru olduğunu düşünüyorum.