Prof. Dr. Cengiz Türe yazdı
Geçtiğimiz Çarşamba doğum günümdü… Elli birinci yaşımızı doldurduk. Buna da şükretmek lazım.
Yaşamımızı kaybetmek için birçok olasılık varken, yaşamak için var olan tek olasılığı yakaladık, bugüne kadar. Bundan sonrasını bilemeyiz…
Ancak tek bildiğim geriye doğru gitme şansımızın olmadığıdır…
Baltasar Garcia’nın dediği gibi, “Geriye dönüş olsaydı kim bilir kaç kişi geriye dönerdi. Biz yaşam merdivenini tırmanırken ayağımızı kaldırdığımız an basamaklar, yani günler birer birer yok oluyor. Tekrar aşağıya inmenin hiçbir yolu yok, o halde ilerlemekten başka yapacak hiçbir şey yok” diyor, yazar…
Yine yazar, bedenimizin yirmi beş yıl, kalbimizin elli yıl ve ruhumuzun ise her zaman büyümeye devam ettiğini söylüyor…
Peki, madem ki geriye dönüş yok, bu ilerleme durumunu nasıl değerlendirmeli, insan?
Biyolojik varlığımızın büyümesi sınırlı da olsa, ruhumuz, bir başka deyişle bilincimiz, duygularımız ve düşüncelerimiz sınır tanımıyor…
O halde bize iki yol kalıyor…
Ya bedensel gelişimimiz ile birlikte ruhsal gelişimimizi de bir kenara atıp yerinde sayacağız ya da manevi varlığımızı temsil eden bilincimizin ve düşüncelerimizin gelişmeye devam etmesi için çaba harcayacağız…
Madem ki; hayat merdiveninde ayağımızı kaldırır kaldırmaz basamaklar yok oluyor, ikinci önermeden yararlanarak bilgilenerek ilerlemekten başka çare yok!
Yine yazar bir başka aforizmasında; “uzun yaşayın, çok yer gezin, güzel kitaplar okuyun ve bilge arkadaşlarınızla sohbet edin” tavsiyesinde bulunuyor…
Uzun yaşamak konusu ne kadar elimizdedir, bilemiyorum. Ancak yaşam kalitemizi arttırmak belki mümkün olabilir…
Geriye kalan üç seçenekse bence harika… Hiç bahane aramayalım.
Hepsini yapamasak bile, en azından kitap okumamak için bahaneler bulmak hiç de inandırıcı gelmiyor...
Bugün için bana ilham veren yazarın bir sözüyle yazımı tamamlamak istiyorum; “Bilgelerin kitapsız kaldığı yerlerde, cahiller kütüphane kurar.” Yorumu size bırakıyorum…