Son yıllarda geçmişi daha fazla özler, daha sık hatırlar olduk. Özellikle 80’ler, 90’lar diye tabir ettiğimiz yıllar aklımızdan çıkmaz oldu.
Son yıllarda geçmişi daha fazla özler, daha sık hatırlar olduk. Özellikle 80’ler, 90’lar diye tabir ettiğimiz yıllar aklımızdan çıkmaz oldu.
O döneme dair şarkılar, o dönem oluşan arkadaşlıklar, o dönemin hatıraları çok değerli oldu. Öyle ki o döneme dair yayınlanan, dizi ve dönem filmleri bile büyük beğeni toplayıp, reyting rekorları kırıyor.
Peki, bu özlemin, bu geçmişe dönme isteğinin bu kadar yoğun olmamasının sebebi ne?
Bana göre çağımızın vebası olan “mutlak mutsuzluk”
Çünkü teknoloji aslında bizlere sunduğu konforun karşılığında çok büyük bedeller ödetiyor ve bizler palyatif kazançlar uğruna bu bedelleri istemesek bile ödemek zorunda kalıyoruz.
İnsani yönü zayıflamış bir toplumuz. Sevgi, özlem, güven, dayanışma, sadakat, merhamet, ilgi, imece, samimiyet gibi nice duygu rafa kalktı.
Daha çekirdek bir aileler içinde ama daha yalnız ve tek başına hayatlar kurduk.
20 yıl önce tüm mahalleyi tanıyan bizler şimdi karşı dairede yaşayanın adını bilemeyecek kadar birbirine ilgisiz ve tepkisiziz…
Sebep sadece teknoloji demek belki biraz kolaya kaçmak olur. Teknolojinin bizim de işimize gelen erişilebilirliği, her şeyi tek elden halletme isteği ve yaşama üşengeçliği diye daha küçük genellemeler yapmak daha mantıklı.
İnsan ilişkileri zayıfladı çünkü herkesin her an ne yaptığını biliyor, merak veya özlem duymuyoruz. Herke mahremine rahatça sosyal medyadan ulaştığı için gizemli, çekici bir yanı kalmıyor ve diğer insanların keşfi, yeteneği, bize katacaklarına dair peşin hükümler verip iletişime ihtiyaç duymayabiliyoruz.
Eskisi gibi duyguları olmayan, neredeyse artık kimsenin aşk acısı bile çekmediği bir toplumun haliyle şarkıları, şiirleri, edebiyatı, filmleri dahi eski niteliğinde olmuyor.
Şimdi buraya kadar hem fikir ise son 20 yılı en iyi özetleyen klişelerden birine yani başlıktaki Kahraman Bakkal, Süpermarkete karşı kısmına gelelim.
Aslında süpermarket karşıtı değilim lakin aklımıza gelen her şeyin markette olmasına ve marketlerin özellikle zincir marketlerin neredeyse her sokakta 2,3 tane mağaza açmasına son derece karşıyım.
Bu karşıtlığımın ilk gerekçesi ise yazımın başından bu yana vurgu yaptığım yaşama üşengeçliğine neden olan ve insani değerlerden uzaklaşmaya sebep olan iletişim, samimiyet kültürü diyebilirim.
Unuttuysanız bir hatırlayın, eskiden Alış Veriş dediğimiz şey nasıl olurdu? Ne yapardınız?
Mahallenin tüm esnafını dolaşırdınız değil mi?
Mesela Ekmek büfesi vardı bizim sokakta, ekmek oradan alınırdı.
Köşe başında manava uğrar, küçük sebze, meyve ihtiyaçlarını oradan alırdık.
Caddenin ötesinde bir mandıra vardı ve süt-yoğurt-şarküteri malzemelerini başka yerden almazdık. Et, kıyma kasaptan alınırdı. Balık ise Çukur çarşı tezgâhlarından Bunun dışında ki tüm gıda ihtiyaçları ise bakkaldan temin edilirdi.
Yetmez, gıda dışındaki ihtiyaçlara geçelim lütfen
Tornavida, vida, el aleti alacaksak hırdavatçıya giderdik.
Ayakkabı alınacaksa ayakkabıcılar çarşısına…
Sizi bilmem ama biz kazak alacaksak ayrı mağazadan, iç çamaşırı ve çorabı ayrı mağazadan alırdık.
Bakın yukarıda küçük bir özet geçtiklerim dahi en az 10 esnaf demek…
Özellikle mahalle esnafının ayrı bir yeri vardır.
Sadece alışveriş yapmazsın, her gittiğinde sohbet eder, mahallede olup biteni öğrenir, kim hasta, kim kötü durumda, kimin neye ihtiyacı var öğrenirdiniz.
Geçmiş zamanın facebook’uydu esnaf.
Paranız yokken de alışveriş yapabilir, evin anahtarını teslim edebilir, çok darda kalınca borç dahi alabilirdiniz!
Gel gelelim şimdi 10 ayrı esnafın kazanç sağladığı bizim onlarca ayrı insanla sohbet ederek yaptığımız alışverişi tek bir marketten dakikalar içinde hallediyor hatta tek tıkla oraya dahi gitmeden alabiliyoruz.
Haliyle iletişim sıfır, mahalle aidiyeti sıfır, 10 ayrı esnafın kazancı sıfır ve üstelik paranız olmadığında bir ekmek isteseniz vermeyecek bir market kültürü var karşınızda…
Geçmişi özlemenin ana sebebi elbette bu bakkal – market kıyası değil. Ancak teknoloji kullanımının ne bedel ödettiği, bunu nasıl ve sinsice yaptığını anlamak, anlatmak adına bu çok yerinde bir örnektedir diye düşünüyorum.
Son günlerde doların hala düşmediği ve 18 TL düzeyinde seyrettiği marketler sıkça gündeme gelince ve marifet gibi 3,5 üründe yaptığı yetersiz indirimi insanların gözüne sokmak için birbiriyle yarışınca aklıma geldi.
Tekel haline dönüşmüş ve bizler sayesinde her sokağa şubeler açan marketlerin bırakın fedakarlık yapmayı, gün içi mağaza kapatıp etiket güncellemesi ve kur düşmesine rağmen stokta çok daha ucuza mal edilmiş ürünlerden dahi fazlaca kar yapma hevesine kızıyoruz ama bir de diğer yönden yani manevi açıdan ele alalım ve aslında buz dağının öte tarafından bize neye dönüştürdüğünü de bir hatırlatayım istedim.
Sevgilerimle…