Dünya Kadınlar Günü geçen hafta ülkemizde büyük bir katılım ve ilgiyle kutlandı. Bende tüm kadınlara atfedilen bu günün, her alanda cinsiyet eşitliğinin sağlanmasına katkı sağlaması dileğiyle kutluyorum.
Şimdiye kadar bilinen tek yaşam belirtisi olan dünyamızda cinsiyeti doğa belirlerken, insan topluluklarında ise cinsiyetin algılanma biçimini kültür belirlemektedir. Bu nedenle farklı kültürlerde ya da farklı coğrafyalarda kadınlara toplumsal olarak yüklenen roller ve sorumluluklar değişiklik gösterse de, toplumun en önemli unsurudur, kadınlar. Üzerinde yaşam bulduğumuz ve her türlü ihtiyacımızı karşıladığımız doğaya “Doğa Ana” ya da “Tabiat Ana” diyerek sanırım bunu hepimiz onaylıyoruz.
Ancak yasalarda eşitlik tanımlamalarının olmasına rağmen, nüfusumuzun yarısını teşkil eden kadınların bu güne kadar hak eşitliğine dayanan bir statü kazanamamasının en temel sebebi kadının toplumdaki algılanma biçimidir. Görünüşte en zarif iltifatlara laik görülen kadınlar, erkek egemen toplumun zihin arka planlarındaki çarpık algılama biçimiyle, her türlü şiddet unsurunun odak noktası haline gelebilmektedirler.
Dahası ülkemizde son günlerde tanıklık ettiğimiz olayların, “kadına şiddet” tanımının da ötesine geçerek “kadına vahşet” noktasına ulaştığını söylemek abartı olmaz.
Neden mi? Bunun için Birleşmiş Milletler Genel Meclisi tarafından kabul edilen kadına yönelik şiddetin tanımına bir göz artmak yeterli olacaktır. Buna göre kadına şiddet; “cinsiyete dayalı olarak gerçekleşen, kadınlarda, fiziksel, cinsel, psikolojik, herhangi bir zarar ve üzüntü sonucunu doğuran veya bu sonucu doğurmaya yönelik özel veya kamu yaşamında gerçekleşebilen her türlü davranış, tehdit, baskı veya özgürlüğün keyfi olarak engellenmesidir” şeklinde tanımlanmaktadır.
Oysa artık bu tanımda sayılan eylemler sıradanlaştırılarak, neredeyse günlük yaşamın bir parçası olarak algılanır hale geldi. Görüldüğü üzere bu tanım içerisinde; kadınlara yönelik insanlık dışı eylemlerin bedenleri parçalanarak, canlarına mal olan vahşetin varlığının esamesi okunmamaktadır.
Sanırım artık, kadınlara yönelik şiddetten vahşet aşmasına geçildiği gerçeğini yumuşatmadan tanımlamak ve bunun için göstermelik olamayan çabalar harcamak tüm insanlığın onurunu ilgilendirmektedir.