Garip ülkemde bir kaos yaşanmakta.
Bunun aksini hiçbir Allah’ın kulu iddia edemez.
Sağcısı, solcusu, orta yolcusu, ak’ı kara’sı kimse!
Herkesin mutabık olduğu tek konu belirsizliktir.
Ülkede kişi başına kaç ajan düşer?
Sığınmacı adı altında kaç milyon kişi elini kolunu sallayarak ülkemize girer, bayram kutlaması için geri ülkesine döner bilinmiyor! Bilinmezliklere gelecek(yarın) kaygısını da ekleyin.
Bu kadarla sınırlı değil üstelik bilinmezlik.
Misyoner adı altında ülkemizde fink atanların metrekareye kaç kişi düştüğü de bilinmiyor…
Memleket genelindeki STK sayısını bilen var mı peki?
Dernek, vakıf, hayır kurumu, Kuran kursu adı altında faaliyet gösteren yasal ya da yasa dışı kaç oluşum var biliyor muyuz? Topluma yararlı olanlar, bir de başka amaçlar peşinde koşanlar diye tanımlanan bu sayısı belirsiz oluşumlar MİT(Milli İstihbarat Teşkilatı) tarafından mutlaka takip ediliyordur diye düşünüyoruz ama durum gerçekten de böyle sandığımız gibi midir?
Ajanları ve misyonerleri ömrüm boyunca sevemedim.
Hayatın karanlık ve kirli yüzlü oyuncuları onlar kanımca.
Her şeyin şeffaf, net, samimi, doğal olanı yakın geldi bana.
Yalansız dolansız bir yaşam biçimini tercih edenlerdenim hep…
Ülkeme bağlı, Cumhuriyet değerlerine sevdalı bir yurttaş olarak memleketim aleyhine olduğu kanısına vardığım her şeyi sorgulamak hakkımdır. Bunun için de gereğini yapmaktan gözümü kırpmam. Geçtiğimiz günlerde sosyal paylaşım sitelerinden birinde bir paylaşım dikkatimi çekti. Video çekimleri hiç de amatörce değildi. Pazar yerlerinden atılmış durumda sebze ve meyve toplayan genç insanlar içlerinden işe yarar durumdakileri ayıklayıp temizliyor. Temizlik işleminden sonra mutfakta yemek yapma işlemine girişiliyor. Yemekler güzelce kaplara tanzim edilerek sözde mağdur kişilerin ayaklarına gidilerek dağıtılıyor. Eli yüzü düzgün, kibar görünümlü gençler yemek dağıtım işlemi sırasında çok mutlular ve birer profesyonel aşçı edası ile dağıtımı sürdürüyorlar! Bazı karelerde sokak köpeklerini ve kedilerini de severek benim gibi pati sevdalıların da gönüllerini kazanıyorlar…
Sorgulamayı biat kültürünün insanı yapmaz sadece. Ben de bu kültürü reddedip iğrendiğime göre minicik girişimde bulunayım istedim. “Bombalara karşı sofralar” adlı oluşumun sitesi editörüne yazdım hemen içimden geldiğince…
Dedim ki; pazarlardan çürümeye yüz tutmuş sebze meyveleri toplayarak dünyadaki fakir insanları doyurmak nereye kadar?
Son on yılda erkin yarattığı dilenci toplumunu legalleştirmek ve kutsamaktan farkı ne bu etkinliğinizin? Bu tipik liberal(liboş deniyor halk arasında) ya da tatlı su demokratlığı yerine insanlara emek-hak ve bunlarında üzerinde BAĞIMSIZLIK mücadelesi öğütlenip örgütlenme yoluna gidilse ya! Hani balık vermek yerine balık tutmayı öğretmek gibi... Varın bakın bu şirin görüntülerin altından hangi SOROS ya da misyonerlik sevdası çıkacaktır... Son cümlem; ABD'de doğup yayılan bu hareketin öncüleri öncelikle Katil Amerika’nın kendi halkını uyandırıp, dünyanın başına ne denli bir bela oldukları paydasında bir farkındalık yaratılsa ne dersiniz?
Karşıdan Yanıt; İsrail işi de çıkabilir.
Bence de dikkat etmek lazım…
Benim Yanıtım; Dünyanın başına bela tüm şer güçlerin ve taşeronlarının canı cehenneme, fark etmez…
Karşıdan Yanıt; Biz balık yemiyoz ama başka bir şey öğretsek helalliğini alır mıyız?
Benim Yanıtım; Alabileceğin kadarını alırsın…
Aklı sıra benimle matrak geçeceğini sanan bu muhteremin canını sıktığımı ve bu yazışmanın sonunda bir neticeye varılmayacağını hissettim. Ama 6500 beğeni almış bu sayfaya gelen yorumları şöyle bir incelediğimde ideolojik donanımdan uzak yüzlerce insanın popülist yorumları ve sevgi sözcükleri ile karşılaştım. Sizi doğuran anneye babaya helal olsun, Allah razı olsun akıllı gençler vs vs…
Biraz daha incelediğimde “eşcinsellerin kurtuluşu, heteroseksüelleri de özgürleştirecektir” sloganlı sitelerine eriştim. Beni bilen okurlarım takipçilerim net bilir. Hele ki şu köşe yazımı asla unutmazlar; “Homoseksüelliğin beyindeki tehlikesi” (google teyzeye girip bulabilirler)…
İnsanların cinsel tercihlerini sorgulamak ben dâhil hiçbir insanın hakkı ve haddi değildir. Ömrümce yüreğimde ve bedenimde tercihimi kadından yana yapanlardanım. Ama benim gibi düşünmeyenler de olsa olsa benim kardeşim, evladım, yurttaşımızdır…
Yani varmak istediğim sonuç başka bunu vurgulamak istiyorum özellikle. Tamam, bu tercihte insanlar; çürük diye atılan sebze meyveleri değerlendirip yemek yaparak yoksullara dağıtabilirler.
Ama insanların iyi niyetlerini, yaşanası bir dünya özlemlerini ideolojiye (felsefeye)oturtmadan ütopyalar üzerinden hareket etmeleri saman alevi misali anlıktır. Kitleleri de soğutur amacına ulaşamayan etkinlikler. Aç insanları doyurarak yaşanası bir dünyaya erseydik eğer bu ülkede yıllardır iftar çadırları ve aşevleri başta olmak üzere milyonlarcası doyuruluyor. Hem de açları doyuranlar dizi dizi reklam ediyor bu doyurma etkinliklerini. Eğer bir şeyler düzelseydi ikiyüzlü batı da, anasını bellediği Afrika’daki açlıktan ölmek üzere olanları doyuruyor timsah gözyaşları ile. Mümkün olsaydı; renkleri gibi makûs kaderleri de kara olan Afrika’da yaşanası bir hayata kavuşurdu halklar…
Çin Atasözü olduğu söylenir; bana bin balık vereceğine, bir balık tutmasını öğret. Fakir insanlara yemek dağıtmakla dünya güzelleşmiyor canım kardeşim. Tam tersine dilenci bir toplum yaratılıyor ve bu dilenci toplum da bir kap yemek uğruna kuruyor dünyasını. Bu sığ beklentisi uğruna oy kullanarak senin ve benim gibilerin dünyasını da karartarak bir lokma ekmeğe muhtaç konuma düşmemizi sağlıyor…
Şunu da unutma!
Savaşı gerekçe göstererek ülkelerinden tabanlarını yağlarcasına kaçan insanlar, karınları doyduğunda cinsel tercihlerinden ötürü ilk seni sorgulamaya kalkacaklar inan buna. Bu sorgulamayı ben aklımın ucundan geçirmeyeceğim ömrümce ama onlar küçücük dünyalarının gereğini yapacaklar. Yeter ki gün gelsin, onlar da benim ülkemde bir gün hak sahibi olduklarına inandırılsınlar, palazlandırılsınlar!
Bilmem anlatabildim mi?