Prof. Dr. Alper Çabuk yazdı
2010 yılının Ocak ayında bir haber düştü gazetelere. Bingöl’ün yeni yerleşim yerlerinden birinde aynı binada altlı üstlü oturan iki kız çocuğu karnelerini aldıktan sonra evlerine gelmiş. İkisi de yoksul ailenin çocukları olan ve karne hediyeleri olmayan kız çocuklarından babası hamallık yaparak ailesini geçindiren Asiye tatilde okumak için kitap istiyormuş. Annesi Asiye’ye, kitap ve yol parası olarak, 5 lira vermiş. Çocuklar neşe içinde kitap almak için kent merkezine gitmişler. Kent merkezinde bir tercih yapmak zorunda kalmışlar; ya bir tane daha fazla kitap alacaklar ya da dönmek için minibüse bineceklermiş. Onlar minibüs parasıyla da kitap almış ve kitap aldıktan sonra dönüş için paraları kalmamış. Yürüyerek dönmek zorunda kalmışlar. Tahmine göre daha çabuk varabilmek için daha kestirme olan dere yatağından geçen patika yola yönelmişler.
Sonra o iki küçük canı dere almış...
Kitaba böylesine ihtiyacı var ülkemin demiştim o günlerde; iyi ki vatanın dört bir yanında milletimin kitaba ve eğitime olan ihtiyacını karşılayan çok özel bir yerde eğitim veren bir neferdim.
Pek keyfim yok bu aralar. Aklımda Ferhat Göçer’in o meşhur şarkısı. Dilime dolandı, aklımdan çıkmıyor.
‘’hiç kimseye söyleyemedim bu sevdayı kalbime gömdüm
eşim dostum beni hastayım sanıyor, yastayım hiç kimse bilmiyor’’
Ben bu sevdayı herkese söyledim, zihnilere, yüreklere yazdım gerçi. Mevzu vatansa, gerisi teferruattır dedim, ailemden, sevdiklerimden, kendimden vazgeçtim.
Vatanın her köşesine bilgiyi ulaştırmak,
Dağdaki çobandan, geçim derdiyle okumaya fırsatı olamamış ya da engelli birçok bireye kadar eğitime ihtiyaç duyan herkese eğitimi taşımak,
Ülkemi muassır medeniyetler seviyesine ulaştırmanın neferi olmaktır,
Bir sevdadır Anadolu dedim.
Haftanın ülkeme, kurumuma, bizlere hayr getirmesini temenni ederim.
İyi haftalar.