Bu hafta içinde A.B.D.’ nin Rhode Island eyaletinde düzenlenen “Dünya Sulak Alan Bilim İnsanları” toplantısına katıldım. Her yıl başka bir eyalette ya da ülkede gerçekleştirilen toplantının bu seneki konusu “İkim Değişiyor, Sulak Alanlar Değişiyor” olarak belirlenmişti...
Dünyanın farklı ülkelerinden otorite olan bilim insanlarının buluştuğu bu toplantıdaki en büyük kaygı; başta küresel ısınma ve iklim değişikliği olmak üzere insan faaliyetleri sonucunda sulak alanların hızla bozulduğu ya da yok olduğu konusuydu. Böylece küresel ısınma ve iklim değişikliği konusunda farkındalığınızı bir nebze arttırmak adına bu köşeden paylaştığım düşüncelerin daha da iyi anlaşılması gerektiğini düşünüyorum.
Özellikle Porsuk Çayı’ nın Eskişehir için ne anlama geldiğini aklımıza getirdiğimizde, bu konunun gözden kaçırılmaması gerekmektedir. Çünkü ülkemiz sanıldığı gibi su zengini değil hatta su fakiri ülkeler kategorisinde yer almaktadır…
Anacak benim bugün sizlerle paylaşmak istediğim şey dünyadaki sulak alanların taşıdığı önemdir. Unutulmamalıdır ki; bugünlerde önemleri daha da çok anlaşılan sulak alanlar, geçmişte gerek tarım alanlarına dönüştürmek gerekse sıtma ile mücadele etmek için planlı bir biçimde devlet desteği ile kurutulmuştur. Oysa sulak alanlar, yeryüzünün en zengin ve en üretken ekosistemlerini oluşturmaktadır. Bu alanlar yöre insanlarına ve ülkenin geneline geniş yelpazede hizmet veren oldukça karmaşık doğal sistemlerdir. Yeryüzündeki başka hiçbir ekosistemle karşılaştırılmayacak ölçüde işleve ve değerlere sahiptirler. Buna rağmen artık neredeyse herkes göllerin küçüldüğünün, derelerin kuruduğunun ve nehirlerin kirlendiğinin farkındadır. Oysa sulak alanların küçülmesi demek, tüm canlıların yaşam alanlarının küçülmesi demektir. İşte sulak alanların sahip oldukları önemli ekolojik fonksiyonlarının farkına varan dünya ülkeler arasında, bu alanların korunması için bağlayıcılığı olan sözleşmeler yapılmaktadır. Türkiye’ de bu sözleşmelere taraf olan ülkelerden biridir…
Biraz geç kalınmış olmakla birlikte ortaya konulan bu iradenin başarılı olması, sadece ilgili kurumların değil özellikle yerel halkın bilinçlenmesi ve katkılarıyla anacak başarıya ulaşabilecektir. Bulduğu her fırsatta bir dere, göl veya nehir kıyısına kendini atarak, piknik yapmayı seven Eskişehir halkının da bu konudaki farkındalığı oldukça önem taşımaktadır. Hele hele Porsuk Çayı’nın kentin içinden geçtiği ve kent kültürünün önemli bir sembolü olduğu bir Eskişehir için...