Gün geçmiyor ki bir kadın cinayeti bir çocuk kaçırma olayı olmayadursun… Kuşkusuz üzülüyoruz. Ancak üzülmek sadece bizim sağlığımıza dokunuyor gibi. Üzül üzül nereye kadar? Konuya değişik boyutlarıyla bakılması bir gerekliliktir. Görüşler muhtelif…
Bir kısım demektedir ki kadınlar giyinmesi, gezmesi ve kimi tavırlarıyla bunu hakketmektedirler…
Bir kısım demektedir ki hayır kadın hakları insan haklarının ayrılmazıdır ve kadınlar savunulmalıdır.
Bir kısmı ise daha radikal kadıncı olmaktadırlar denilebilir. Radikal feminist anlayış ve türevleri denilebilecek bu tavır bir bakıma ikimiz bir fidanın güller açan dalıyız anlayışını da öteleyen bir anlayış gibi görünüyor…
İşin özü şudur gibi
Türkiye Osmanlı’nın toprak politikasının bir sonucu Sanayi Devrimini yapamamış. Rönesans reform yaşamamış bir coğrafya… Üstüne üstlük gel zaman git zaman dinin kimi farklı yorumlanışlarının olumsuzluklarını yaşamış bir toplum…
İşin önemli ölçüde belirleyicileri karmaşık kültür, eğitim, sosyal ve ekonomik boyutlu bütünleşik…
Anadolu Rumeli topraklarında ticari ve sanayi kapitalizmin içsel dinamikleriyle geç gelişmesi, objektif ulusçuluk anlayışının gelişmesini geciktirmiş. Bu kaderi önemli ölçüde Osmanlı Türk modernleşmesi ile aşabilmiş. Bu mücadelenin önderi Gazi Mustafa Kemal Atatürk! Mücadelenin adı Sebahattin Selek’in ifadesiyle Anadolu İhtilali ya da Ahmet Taner Kışlalı Hoca’nın ifadesiyle Türk Devrimi… Çağdaşlaşma veya modernleşme süreci sosyal, ekonomik ve politik karmaşık, güç ve değişik yorumları bulunan bir süreç. İç dinamikleri güçleri zayıf dış dinamikleri baskın bir süreç. İç ve dış müdahalelerle yönü çabuk değişebilecek bir süreç. Bu nedenle kadın hakları, ulusal demokratik devrimden yani bir ayağıyla modernleşme hareketinden ayrı değil. Özcesi insanca bir yaşam ve demokratik laik ve sosyal dayanışmacı bir gelecek için ortak bir ittifak şart… Bütün mesele bu birliktelikle inatla sebatla yarınlara bakabilmektir…
Bu noktada sözleşmeye karşı olanlara soruluyor. Madem ki şimdi şu şu nedenlerden karşısınız bu sözleşmeye peki İstanbul Sözleşmesini okumadan mı imzaladınız? O zaman okumadıysanız, neden kabul ettiniz?
Soru haklı cevap saklı sanki… Ih mıh kem küm…
Konuyla ilgili şu noktalara önemle dikkat edilmesi bir gereklilik bence
Sorun sadece kadınların sorunu değil aksine bir erkek sorunu gibi. Bir kadın erkek dayanışması ve aslında laik ve demokratik eğitim sorunu gibi…
Hani biraz da bizim mesleğe gönderme yapalım. Balık baştan kokar misali sorunun çözümü için insan ve öğretmen yetiştirmeye de önemli sorumluluklar düşmekte…
Özelleştirmeyle eğitimde nereye?
Eğitimde özelleştirme hızla yol almakta. Gittiğiniz gördüğümüz her il veya ilçede bir birkaç giderek de çoğalan sayıda özel okullar görmek mümkün. Adeta mantar gibi okulöncesinden üniversiteye kadar her tür okul örnekleri görmek mümkün…
Peki özelleştirme eğitim ve politika dünyasında nasıl görülmektedir; farklı yaklaşımların özelleştirmeye ilişkin görüşleri nasıl?
Özelleştirmeye ilişkin görüşleri üç grupta toplayabiliriz. Birinci grup kesinlikle özelleştirmeden yana olan gruplar ki bunlar genelde liberal ekonomi politik görüşü savunmaktadırlar. İkincisi özelleştirmeye kesinlikle karşıt olan gruplar ki bunlar genelde sosyalist ideolojiye daha yatkın kişilikler. Üçüncü grup ise yararcılık esasına dayalı olarak yarı kamusalcı görüşün egemen olduğu sentezci grup. Bu gruptakiler genelde siyasal yelpazenin orta sağ, kısmen orta sol veya merkez siyasette bulunan kişilerden oluşmaktadır denebilir.
Eğitimde özelleştirmeden yana olan görüşlerin ortak gerekçeleri şu biçimde.
Piyasada rekabeti oluşturarak, ekonomik etkinliği sağlamak;
Kamu kesimi üzerindeki yükü hafifleterek,
Piyasa karar süreçlerinde kamu kesimini taraf olmaktan çıkarmak;
Satışlar yoluyla gelir sağlayarak, diğer harcama kalemlerinde rahatlık sağlamak;
Çalışanları pay sahibi yaparak, mülkiyetin tabana yayılmasını sağlamak;
Borsa hacmini genişleterek, etkinliği arttırmak
Karşılıksız görülen kamu hizmetlerinden karşılık alınmasını sağlayarak devletin mali göstergelerini iyileştirmek,
Kamu personel sayısını azaltmak devletin giderlerini azaltmak ve kurumları etkili çalıştırmak
Eğitimde özelleştirmeye karşıt olan görüşlerin ortak gerekçeleri şu biçimde sıralanmaktadır.
Özelleştirme, eğitimde fırsat ve olanak eşitliği olumsuz etkilenmektedir.
Eğitim işgörenlerinin özlük haklarının yitirilmesine neden olmaktadır.
Paralı eğitim toplumda bölünmeye neden olmakta sosyal ve kültürel sermayenin biriktirilmesi ve yaygınlaşmasında sosyal adalet sorunu doğurmaktadır.
Eğitimde özelleştirme sosyal hareketliliği alt sosyal katmanların aleyhine olumsuz etkilemektedir.
Buna karşılık üçüncü bir bakıma sentezci grubun görüşü ise şu biçimde ifade edilebilir.
Öncelikle felsefi mantıksal açıdan konu şöyle ele alınabilir. Özelleştirmeye salt karşıt olan veya salt özelleştirmeyi savunan görüşlerin ortak nitelikleri indirgemeci oluşlarıdır. İndirgemeci yaklaşımlar aşırı uç görüşlerdir, mutlaklaştırmacı ve tek yönlü yaklaşımlardır. Bu nedenle bu iki karşıt görüşten sadece birinin doğru kabul edilmesi bizleri yanlışa götürür.
Tam bu noktada ikircikli bir yol ayrımı belirmektedir.
Birincisi özelleştirme yanlılığının temel gerekçelerinin yanlışlığıdır. Özünde eğitim kamusal bir hizmettir ve yurttaşlar için bir haktır. Yurttaşlar bu haktan uzun yıllar genelde karşılık ödemeksizin yararlanmışlardır. Ancak zamanla sermayenin yeni yatırım alanları talebi, daha nitelikli eğitim istemi ile devletin sosyal işlevlerinin azalması kaçınılmaz olarak özelleştirmeyi doğurmuştur. Bu nedenle
özelleştirme bir olgudur.
İkincisi paran varsa; yatırımcı olarak eğitim alanına yatırım yapabilirsin bu ticari bir haktır. Ayrıca yurttaş olarak daha nitelikli eğitim almak isteği de insani gayet doğal akılcı bir istek ve haktır. Bu nedenle özelleştirme doğal bir sonuçtur ve bir gerekliliktir gibi bir şey…
Sentezci görüşün temel niteliği, devletin sosyal sorumlulukları ile özel sektör ve kişisel talepler arasında denge sağlamaya çalışmasıdır. Bir bakıma eğitimin hem kamusal hem özel mal niteliklerinden bir sentez yapmaya çalışılmaktadır. Yeterli paran varsa eğitime yatırım aracı olarak görüp yatırım yapabilirsin. Ayrıca eğitime para ödeyip daha nitelikli eğitim de talep edebilirsin. Bunlar senin liberal ekonomi gereği hakkındır demek istenilmektedir. Madalyonun öbür yüzünde ise eğitim özellikle temel eğitim bir yurttaşlık hakkıdır ve devlet tarafından verilmelidir. İsteyen de devlet okullarına gidebilirler gibi bir şey…
Ama iş bu kadar basit değil. Farklı yaklaşımlar teoride neyi neden nasıl savunuyorlar ile pratikte ne var ne yok işler nasıl gidiyor çok tartışmalı…
Özcesi eğitimde özelleştirme karmaşık bir konu gerekçe ve tartışmalarını bir başka yazıda daha detaylı tartışmak üzere şimdilik bu kadar