Önder Baloğlu yazdı
"Dostoyevski" yaşamını anlatırken, Paris'ten gelen sıradan bir genç kızdan "aşkı" öğrendiğini itiraf etmişti.
"Müşür Kaya Canpolat" da bir sırt hamalından öğrenmiş...
Sultanahmet Adliyesi’ne çıkarken, sırtındaki ağır yükü yere bırakarak arkasını da yornuk taşına dayamış bir sırt hamalına sormuş:
"Hemşerim, en fazla kaç kilo kaldırabiliyorsun?"
Hamalın yanıtı:
"İçim düzgün olursa 200 kiloya yük demem. İçim düzgün olmazsa 25 kiloda bacaklarım titrer."
Gariptir değil mi?
Bu sırt hamalının içi nasıl düzgün hale getirilir?
"İçini kim bozuyor?"
Kim sömürüyor?
"Emekçinin karısı, çocukları niçin mutlu değil?"
Eğitim, bu hamalın içini düzeltmeye niçin yetmiyor?
"Siyaset, din, inanç, sanat, şiir, müzik onun imdadına niçin yetişmiyor?"
…….
Evet, bu hamalın içi düzgün değil.
Ya işçilerin, köylülerin, öğrencilerin, öğretmenlerin, memurların, emeklilerin, tüm çalışanların içi düzgün mü?
"Hatta küçük burjuvaların, mülk sahiplerinin içi düzgün mü?"
…….
Öyle ki, artık bu sorulara alıştık, "sıradan" gözü ile bakıyoruz…
"Her gün 5-10 şehit veren ülke halkının?"
"Küçücük çocuklara cinsel istismarda bulunan yaratıkların olduğu bir ülke halkının?"
“Ulusal bayramları bile türlü bahanelerle kutlayamayan, ülke halkının?”
İçi düzgün olabilir mi!
Ve de o hamalı bulup, “aşk nedir?” diye sorsak…
“Küfür sanıp delirir mi!..”
************************************
"Artık bayramların anlamı yok!"
-O öldürülünce artık hiçbir bayramın anlamı kalmadı. Ne bayram sevinci, ne bayram hazırlığı yapıyoruz.
Ali İsmail valizini sürükleyerek gelecek diye onu balkonda bekliyorum. Hâlâ onun gelmeyeceğini kabullenemiyorum. Ali’siz geçen her gün işkencedir bizim için...
……………
Bu sözler "Ali İsmail"in annesi "Emel Korkmaz"a ait...
Eskişehir'den kaçırılıp Kayseri'de yapılan duruşmaya ve bir Kurban Bayramı öncesindeki sözleriydi.
O davada, yoğun güvenlik önlemleri altında 6 dakikalık dayak görüntülerinin 4 kez silindiği belirlenmişti.
Fırıncı "İsmail Koyuncu" görüntülerdeki kişinin kendisi olduğunu söylemiş, Emel Hanım da bağırmıştı:
"Ekmeğine kan bulaştı..."
Tutuksuz sanıklar da görüntülerdeki kişilerin kendilerine benzediğini kabul etmişler, Emel Hanım yine bağırmıştı:
"Nasıl kıydınız Alim’e?"
Sonra dava ertelendi ve bu günlere kadar gelindi...
Yine Kayseri 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yapılan son duruşmada, mahkeme daha önceki kararında direnerek aynı cezaları verdi. 3 sanık serbest kaldı.
Ali İsmail'in babası "Şahap Korkmaz" davada şimdiye kadar 8 duruşma olduğunu hatırlatarak, "Son duruşmaya kadar bütün duruşmalarda sanıklar hakkında kasten adam öldürmekten müebbet cezası isteniyordu. Olay değişti ve şimdi adam yaralamaktan ceza verildi. İyi halden indirime gidildi. Bunun iyi hali neresinde?" diye konuştu...
Bakalım, bu isyana ve tepkilere nasıl bir yanıt gelecek adaletten?
**********************************
Kıssa-dan
Devlet başkanına saygı istemek ne kadar doğalsa, makama bizzat devlet başkanından saygı istemek de o kadar doğaldır.
Ali Sirmen
***********************************
Gerilim
Kimse kimseyi kandırmaya kalkmasın...
Cemaati yakından tanıyoruz, onlara kadrolaşma yolunu açan siyasileri de...
Hikmet Çetinkaya
**********************************
Günün Uyarısı
Bugün Türkiye’de "çağdaşlık treni"ni kaçırmamız için bilinçli olarak çalışan bir irade
söz konusudur. Gerçekten kaçırırsak trenin istasyona yeniden dönmesi yıllar alacaktır.
Semih İdiz
**********************************
Günün Sorusu
Uzaklaşma veya yakınlaşmanın ölçüleri vardır. Bazıları kalitatif, bazıları kantitatiftir.
“2002'den beri AKP iktidarı ile Avrupa ve Batı'dan sizce ne kadar uzaklaştık?
Erol Manisalı
**************************************
Özdeyiş
Ölüm gelir geçer, acı iz bırakır geçer.
Hanri Benazus
********************************
Günün İncisi
Dil tadar göz utanır, dil söyler yüz utanır!
******************************
Günün Sözü
Çekilen acılar, kişinin şefkate olan ihtiyacını arttırır…
***********************************
Kolsuz Yaşar'dan
En eski atamız "yamyam" çıkmış.
"Birbirimizi neden yediğimizin kanıtıdır!"
**********************************
Sarışın güzelin zarları
Gazinoda iki görevli sıkıntıdan patlamış bir şekilde rulet masasında dikiliyorlardı. Derken içeri güzel bir sarışın girdi ve masaya 10 bin dolar koydu...
"Baylar, umarım sizin için sorun olmaz?" dedi:
"Ben çıplakken kendimi daha şanslı hissediyorum!"
Sonra da çırılçıplak soyundu ve elindeki zarlara öpücük kondurdu:
"Haydi kemik, bana yeni kıyafetler lazım" diye fırlattı...
Veee, "Evet... Kazandım!" diye sevinç çığlıkları atarak iki adama sarılıp öptü…
Üstünü giyindi, masadaki bütün paraları aldıktan sonra koşa koşa gitti...
İki adam da bakakaldı.
Biri "Vaaavvv!" dedi:
"Ne kadındı bee! Peki, kaç atmıştı?"
Öteki yanıt verdi:
"Bilmem..."
**********************************
Servet ve fakirlik
Ünlü bir filozofa arkadaşları takılmışlar:
"Servet ayaklarınızın altında olduğu halde, neden bu kadar fakirlik çekiyorsunuz?"
Filozof gülmüş:
"Onu almak için eğilmek lazım da ondan!"
***************************
Bakan Nabi Bey’e
İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü’nün yürüttüğü "Yazarlar Okullarda Projesi" kapsamında öğrencilere satılan "Ozan Taşdemir" imzalı "Hariçten Sözler" isimli kitaptan bazı özdeyişler aktaralım:
"Kadınlar da tespih gibi olmalı, varlığı hoşluk, yokluğu boşluk vermeli."
-Genelde güç gösterisine, kadınlar ise cilve histerisine meyillidir.
"Kadınlar ait olmayı, erkekler ise sahip olmayı yeğlerler."
-Genç kızlar için, çılgınlık sefalet, özgürlük ise felaket getirir.
"Kadın nazla, erkek hazla mutlu olur."
Bu aktarmayı yapan "Melih Aşık", son bölümünde Eğitim Bakanı "Nabi Avcı"ya not düşmüş:
"Beyefendi, kadınlar hakkında siz de böyle mi düşünüyorsunuz?"
*************************************************
Bir Kültür Bakanı’ndan
Resim sergisinin açılışına gelen Kültür Bakanı, önünde durduğu tablodaki adamı parmağı ile işaret ederek, "Bunun yüzü çok kızarmış" demiş.
Ressam, dişlerini sıkarak "Haklısınız" yanıtını vererek devam etmiş:
"Bu önemli bakanlığın kimlere kaldığını görmek içindir..."
****************************************************
Günün Şiiri
Resim
Eriyen biten şey ne
Çoban köpeğinin gözlerinde
Hele o Çin denizlerinde
Yosunlara da benzemez şey ne
Canın arkasında duran güneş
Cezayir'in sıcak göklerinde
Seni tutup da assalar ya boşluğa
Ne akşam ne sabah ne
Yani o bilinmez şey ne
Duruyorsa işte iç içe çizgilerle
O resim değil belki şey
Ellerin vakti geldi mi solar çiçeklerle
Ama o güzel şey
O gerçeğe özenmez şey ne...
Ali Püsküllü (Varlık-1958)
*******************************
Günün Olayı
Diyanet Balkanı Görmez "Protokol cenazelerinde Chopin'in Cenaze Marşı yerine Itri'nin
Tekbir'i çalınsın” diyor.
Bu durumda kendileri de artık Mercedes yerine deveye binecekler!
*******************************
Günün Biberi
Çöküş dönemindeki Osmanlı "hasta adam" olarak kendi yatağında ölüyordu...
Bunlar "Ortadoğu bataklığında" ölüyor...
Akif Kökçe