Aslında biliyorum. Ama yazmak istemiyorum. Yazarsam bu dedikodunun bende yayılmasında alet olmuş olurum diye düşünüyorum.
Ne bu dedikodu?
7 Haziran seçimlerinde CHP listesinden milletvekili seçilen, seçildikten kısa bir süre içerisinde büyük-küçük, yaşlı-genç, şehirlisi-köylüsü herkese kendisini sevdiren gazeteci kökenli Utku Çakırözer’e karşı yıpratma kampanyası başlatıldı.
Kimileri Utku Çakırözer’in yerine 32 yıldır İzmir’de yaşayan, ömrünün yarısını İzmir’de geçirmiş, belki Eskişehir’den daha çok İzmir’de eş dost edinmiş olan içimizden birisi meslektaşımız Atilla Sertel’i Eskişehir’e monte etmeye çalışıyor. Kimilerinin de, Utku Çakırözer’i Balıkesir’e göndererek Erdal Caferoğlu’nu listeye yazdırma gayreti içerisinde oldukları bilgileri geliyor kulağımıza.
Atilla Sertel, 7 Haziran seçimleri öncesinde İzmir’den CHP milletvekili adayı oldu. Ancak kendi içlerinden birisi sırtından hançerledi. Bundan yara alan Sertel, ön seçimle CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve Mustafa Balbay’ın hemen arkasından üçüncü sıraya yerleşmişti. Seçilme şansı yüzde 99 idi.
Kendi partilisinin hançerlemesiyle 7 Haziran seçimlerinde liste dışı kalarak, seçimlere girememişti. Kendisine büyük haksızlık yapılmıştı. İnşallah 1 Kasım’da ilahi hak tecelli edecek (er geç her şeyin adil bir şekilde halledileceğini düşünen insanların inandığı adalet sistemi). Atilla Sertel, 2 Kasım’da İzmir’den milletvekili seçilmiş olacak.
Atilla Sertel, 7 Haziran’da elinden alınan seçilme hakkına yeniden kavuşmuş, İzmir’den seçime girmek için çalışma yaparken “Eskişehir’den aday olacak” dedikodularının çıkarılması kime ne yarar sağlayacak anlamış değilim.
Eskişehir Büyükşehir Belediyesi bu seneki fuarın onur konuğu ili olduğu İzmir Fuarı’na ziyarete gelen Atilla Sertel ile burada ayaküstü sohbet etmiştik. Bu sohbette kendisine, ”Eskişehir’den aday olur musun?” diye sormuştuk.
“Ben Eskişehir’den kopalı 32 yıl oldu. 7 Haziran seçimlerinde de biliyorsunuz İzmir’den aday olmuştum. 1 Kasım seçimlerinde de yine İzmir’den aday adaylığı için müracaatımı yaptım. Eskişehir’den aday olmam söz konusu değil. Ama Eskişehirli gazeteci meslektaşlarımdan ve partililerden ricam benim gibi gazeteci olan 7 Haziran’da ikinci sıradan milletvekili seçilen Utku Çakırözer kardeşime sahip çıkın. Arkasında, yanında durun, ona sahip çıkın” demişti.
Bende diyorum. İzmir’de Mustafa Balbay’a, Atilla Sertel’e meslektaşları nasıl çıktıysa, biz de meslektaşımız içimizden birisi Utku Çakırözer’e sahip çıkmalıyız.
Utku Çakırözer’i birileri harcama gibi bir gayreti olup olmadığını bilmiyorum. Ama biz meslektaşları olarak sahip çıkar, arkasında, yanında, önünde nerede durmak gerekiyorsa durmalıyız.
Durmalıyız ki, eğer kendisini harcamak gibi bir gayret içerisinde olanlar var ise, o kişi veya kişilere gücümüzü göstermeliyiz.
Bir de öneride bulunmak istiyorum. Utku Çakırözer meclisin kapalı olduğu bu günlerde vaktini çeşitli kurum ve kuruluşlara ziyaretler yaparak, onlarla fikir alışverişi yaparak geçiriyor.
He gün vakti müsait olan bir arkadaşımız gündüzleri belki imkânsız ama akşamları yanında olursa bu kendisine moral ve ayrı bir güç kazandıracaktır diye düşünüyorum.
İlk nöbetti de yanında ben tutmak istiyorum. Başka nöbetçi olmak isteyen gönüldaşlar varise bunu kendisiyle paylaşsınlar.
YALKIN'DAN YÜREK YAKAN BİR YAZI!..
Gazeteci, Spor Yazarı ve TV Yorumcusu Yusuf Yalkın ile yıllarca Tercüman Gazetesi’nde birlikte çalıştık. Daha doğrusu kendisi merkez de, ben de Eskişehir bürosunda görevliydim. Yazılarını beğenerek okurum. Dünkü makalesinde hem düşündürücü, hem de hüzün verici bir yazı kaleme almış.
KISSADAN HİSSE…
Bugün spor yazmadım, daha doğrusu yazamadım!
Öyle hadiseler yaşıyoruz ki, spordan söz etmek, bugün için bana “Ters” geldi.
Bazen olaylar, insana unuttuğu kimi şeyleri anımsatır!
Uzunca süre önce okuduğum bir yazı beni hayli üzmüştü…
Çok etkilenmiştim yazılanlardan…
Bana biraz Franz Kafka’nın yıllar öce okuduğum “Değişim” isimli yapıtını anımsatmıştı…
Bugünlerde ülke olarak yaşadığımız üzücü gelişmeler ben de çağrışım yaptı. Okuduğum o “İbretlik yazıyı” sizlerle paylaşmak istedim.
Olay şöyle yaşanır.
Vietnam savaşı sonrası yıllar...
Evine dönmekte olan bir asker, San Francisco'dan telefonla ailesini arar ve şunları söyler: "Anne, baba eve dönüyorum, ama sizden bir şey rica ediyorum. Yanımda bir arkadaşımı da getirmek istiyorum..."
Evdekilerden, "Memnuniyetle, Onunla tanışmak isteriz" diye cevap alır.
Oğulları, "Ama bilmeniz gereken bir şey daha var" diyerek devam eder konuşmasına:
"Arkadaşım savaşta ağır yaralandı; bir mayına bastı ve bir koluyla ayağını kaybetti. Gidecek hiçbir yeri yok ve O'nun gelip bizimle kalmasını istiyorum."
Babası, "Bunu duyduğuma üzüldüm oğlum. Belki O'nun başka bir yer bulmasına yardımcı olabiliriz" der.
"Hayır… lütfen… O'nun bizimle kalmasını istiyorum!" diye direnir çocuk.
"Oğlum" der babası; "Bizden ne istediğini bilmiyorsun. O'nun gibi özürlü biri bize korkunç yük olur. Bizim kendi hayatımız var ve bu durumun hayatımızı etkilemesine izin veremeyiz. Bence bu arkadaşını unutup eve dönmelisin. O kendi başının çaresine bakacaktır…"
Oğul o anda telefonu kapatır…
Ailesi ondan bir süre haber alamaz.
Ancak, birkaç gün sonra, San Francisco polisinden bir telefon gelir. Oğullarının yüksek bir binadan düşüp öldüğü haberi verilir onlara. Polis bunun intihar olduğuna inanmaktadır!..
Üzüntü dolu anne ve baba San Francisco'ya giderler ve oğullarının morgdaki cesedine bakarlar.
Ve onu hemen tanırlar…
Ancak, bu sırada bilmedikleri bir şeyi görüp dehşete düşerler…
Oğullarının sadece “Bir kolu ve bir bacağı” vardır!..
Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...