Ciddi bir sağlık sorunum olmadıkça, hastaneye gitmeyi pek sevmem. Ama gitmem gerektiğinde, hastanelerde gördüğüm kalabalığa şaşırmıyorum desem yalan olur. Hastane otoparklarındaki yoğunluk ise inanılır gibi değil. Durum özel hastanelerde de aynı...
Sağlık hizmeti almak elbette tüm vatandaşlarımızın anayasal hakkıdır. Ancak bu kadar hastaneye gitmeyi seven bir toplum için; ne kadar hastane yapılırsa yapılsın, ne kadar düzgün bir randevu sistemi kurulursa kurulsun, yığılmaların önüne geçmek biraz zor gözüküyor...
Sorun hastane yetersizliğinden çok toplumun hastaneye gitme kültüründe yatıyor...
Hastaneye gitmek zorunda kaldığınızda, istemeden de olsa insanların aralarındaki konuşmalara kulak misafiri oluyorsunuz...
İki kadın arasında şahit olduğum konuşmalardan birini sizlerle paylaşmak istiyorum;
-Bugün kalp doktoru için geldim. Yarın ise göze gideceğim, nasip olursa... Ya sen hangi doktora görüneceksin?
-Ben kulak burun boğaz doktoruna geldim... Nasip olursa, yarın da bir cildiyeye görüneyim diyorum...
-Aaaa... İyi o zaman. Bizim Nazife de bacaklarım çok ağrıyor, ben de bir fizik tedavi doktoruna gitsem iyi olur diyordu... O zaman yarın buluşup hep beraber geliriz.
-Vallahi iyi olur... Cildiyeye muayene olduktan sonra bir de annem için şeker ilacı yazdırmam lazım... Kahvaltı falan da etmeyin sakın... Doktor tahlil falan isteyebilir... Muayene olduktan sonra dünden ıspanaklı börek yaptıydım... Kantinde çayla beraber yeriz...
Biraz abartı olacak ama, hastane koşullarından bu şekilde yararlanma kültürü olan bir toplum için, şehrin yarısı hastaneye dönüştürülse, sanki yeterli olmayacak gibi görünüyor...
Oysa sağlık ocakları, aile hekimleri gibi daha alt basamaklarda tedavi alabilecekleri yerler varken, insanlar en küçük rahatsızlıkları için bile, tıp fakülteleri ya da büyük hastanelerden başlamak istiyorlar, tedavilerine... Maksat muhabbet olsun...