İnsanlar arasındaki konuşmalarda sıklıkla kullandığımız bazı deyimlerimiz vardır. Bazen iki kişi arasında yapılan sohbetlere tanık oluruz. “Ne konuşuyordunuz ?” diye sorduğumuzda; “havadan, sudan” cevabını sıklıkla duyarsınız. Her hangi bir konuşmacının söylediklerinden tatmin olmadığımızda da yine aynı cevabı verebiliriz. Dahası iki kişi arasında kırgınlık ortaya çıktığında; “havadan, sudan” sebeplerden araları bozulmuş biçiminde yorumların yapıldığına sıklıkla tanık olmuşsunuzdur. Oysa dünyamızı diğer gezegenlerden ayıran en önemli öğelerden olan su ve hava uygarlık tarihi boyunca ateş ve toprakla birlikte yaşamın olmazsa olmaz en önemli dört elementinden ikisini oluşturmaktadır. Bir insanın susuzluğa en fazla 3-7 gün, havasızlığa 3-5 dakika dayanabildiği halde, bu iki stratejik yaşam unsurunun günlük dilimiz içerisinde nasıl böyle bir kullanım alışkanlığı haline geldiğini doğrusu çok merak ediyorum. Sanırım bu deyim; sanayi ve teknoloji öncesi dönemlerde, hava ve suyun çevremiz de bol, temiz ve sınırsız olarak bulunduğunun düşünüldüğü günlerden bizlere miras kaldı. Ancak günümüzde duyduklarımızın düşüncelere, düşüncelerimizin davranış haline dönüştüğü bir gerçektir. Belki de çocuklarımız için bu deyimleri bu anlamlarıyla kullanmaktan vazgeçmek, havanın ve suyun onlar için daha da önemli olacağını kavramalarına neden olabilecektir. Çünkü hava ve su dünyanın geleceği, dünya ise çocuklarımızın geleceğidir.
Şimdi de suyun dünyadaki genel durumuna bir göz atalım. Yeryüzünün yüzde 70'i sularla kaplı olmakla birlikte bunun yaklaşık % 97’sini tuzlu sular içerir. Geriye kalan sadece yüzde 3' ü ise tatlı sulardan oluşmaktadır. Tatlı suların da büyük bir bölümünün buzullar ve yer altında bulunduğu hesaba katıldığında, dünyada tarım ve endüstri dahil kullanılabilir su miktarının hiç de öyle düşünüldüğü gibi bol olmadığı açıkça görülmektedir. Su kaynaklarının dünya üzerinde eşit oranda dağılmadığı, insanların çeşitli faaliyetleriyle sürekli kirletildiği ve küresel iklim değişikliğinden de büyük oranda etkilendikleri gerçeği göz ardı edilmemelidir. Bu arada Eskişehir için temel su kaynakları olan porsuk barajı ve sulama göletlerindeki su seviyelerinin, geçen yıla göre oldukça düşük olduğunu da belirtmek isterim.
Günümüzde insanların çoğunluğu sadece musluklardan akan kullanım ve içme suyu kadar su tükettikleri düşüncesine sahiptirler. Oysa bundan çok daha fazlası “Sanal Su” olarak tüketiliyor. Sanal Su; kullandığımız herhangi bir ürünü üretmek için, üretimin tüm aşamalarında kullanılan tatlı su miktarını ifade etmektedir. Örneğin sabah içtiğiniz bir fincan kahve ile yaklaşık 1 fincan su tükettiğinizi düşünebilirsiniz. Gerçekte ise 140 litre sanal su tüketirsiniz. Bu hesaplama kahvenin yetiştirilmesi, işlenmesi ve paketlenmesi için kullanılan su da hesaba katılarak yapılmaktadır. Sanal su olarak ifade edilen bu tüketim aslında tamamen gerçektir. Bu örnekleri çoğaltacak olursak; bir hamburgeri üretmek için toplamda 2400 litre, yarım kilo şeker için 1500 litre, bir kilo ekmek için 1600 litre, bir kilo sığır etinin üretimi için 16 bin litre, 1 kilo çikolata için 17.196 litre ve 1 gömlek için 2495 litre tatlı su tüketilmektedir. Ülkelerin ve kentlerin bundan sonra barış ve refah içinde yaşayabilmesi; su kaynaklarının adil kullanımına, iyi yönetilmesine ve temiz su kaynaklarının sürdürülebilirlik bilinciyle kullanılmasına bağlıdır.
Günümüzde temiz bir havadan bahsedebilmek için ise kentsel ve endüstriyel alanlardan oldukça uzaklara gitmek gerekmektedir. Atmosferin sınırları olmadığı için bu alanlarda dahi havadaki kirleticilerin tam olarak yok olduğunu söyleyebilmek mümkün değildir. Temiz havaya sahip olduğu ifade edilen kentler için bile bu durum, havada bulunan kirleticilerin katlanılabilir seviyelerde olduğu anlamını taşımaktadır. Anacak bizler buna çoktan razıyız. Birçok hastalığın, hava kirliliğinin uzun ya da kısa süreli etkilerine maruz kalmaktan kaynaklandığı da bugün herkesin bildiği bir gerçektir. Bu açıdan Eskişehir’de konutlarda ve endüstride kullanılan kömür ve fuel-oil yerine doğal gazın payının artması, hava kalitesine önemli katkılar sağlamaktadır. Fakat ekonomik nedenlerle bazı mahallelerde doğal gaz yerine kömür kullanın devam etmesi ve trafikteki araç yoğunluğu hava kirliliğinin etkilerinin hala hissedilmesine neden olmaktadır.
Artık temiz hava ve suyun bu kadar kısıtlı olduğu bir dünyada günlük konuşmalarımızda “havadan, sudan” deyiminin; hayati önem taşıyan bir konuya atıf yapılırken kullanılmayı daha çok hak ettiğini düşünüyorum.
Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...