Sadi Seda yazdı
Göztepe’nin Eskişehirspor’u penaltı atışlarında eleyerek Süper Lig’e yükselmesine gölge düşürmek adına yazmıyorum…
İzmir’in sarı-kırmızılı takımı, siyah-kırmızılı takımla eşit şartlarda oynadığı karşılaşma sonunda aldığı galibiyet ile önümüzdeki sezon Süper Lig’de mücadele etmeye hak kazandı…
Göztepeli futbolculara ve teknik adamlarına söyleceğimiz bir tek söz yok…
Ama Eskişehirspor Teknik Direktörü Mustafa Denizli’ye ise söyleyecek o kadar çok sözümüz var ki…
Hangisinden başlayacağımı bilemiyorum…
***
Dünkü yazımda Uğur İnceman’ı atamadığı penaltı için eleştirmiştim…
Daha doğrusu, Uğur’a penaltı kullandırmanın doğru olmadığından bahsetmiştim…
Dün öğrendim…
Mustafa Hoca, penaltı atacak futbolcuların arasında Uğur’un ismini yazıyor…
Uğur,”Hocam ben çok heyecanlıyım. Kullanamam” dese de, araya Erkan Zengin’in de girmesiyle ikna ediliyor…
Düşünün,”ben çok heyecanlıyım. Bu durumda penaltı kullanamam” diyen futbolcuya ısrarla penaltı kullandırılıyor…
Bu psikoloji içerisinde penaltı kullanan Uğur’un kaçırması normal…
***
Semih’in penaltı kaçırması da çok eleştiriliyor…
“Semih İzmirli olduğu için penaltıyı bile bile atmadı” diyorlar…
Ben bir toplu iğne başı kadar bu iddialara inanmıyorum…
Semih İzmirli olabilir…
Ancak bir sezondan bu yana Eskişehirspor’un futbolcusu…
Parasını Eskişehirspor veriyor…
Profesyonel bir futbolcu,”formasını giydiğim, para kazandığım takıma ihanet edeyim, memleketimin takımı şampiyon olsun” diye düşünmez…
Semih’in ekmeğini yediği kulübe ihanet edeceğine inanan en son kişi olurum…
***
Semih gibi gole çok yakın, “nöbetçi golcü” denilen futbolcuya Denizli, çok fazla şans vermedi…
Ancak karşılaşmaların ikinci yarısında, berabere veya mağlup olarak sona erecek maçlara, kurtarıcı gözüyle bakarak şans tanıdı…
Antalya’daki yükselme maçında da öyle…
Karşılaşmanın 120 dakikasının 1-1 berabere biteceğine inanan Denizli, ona penaltı attırmak zorunda kaldı…
Yani, yine kurtarıcı olarak yedek kulübesinden saha içine gönderdi…
Semih gibi tecrübeli bir futbolcu penaltı kaçırır mı diye eleştirenler var…
Semih’te insan…
Penaltı kaçırması normal…
EURO 2016'da F Grubu'nda Portekiz Avusturya'yla 0-0 berabere kaldı. Bu maçın yıldızı Ronaldo 79. dakikada takımın kazandığı penaltı atışında topu direğe nişanladı. Ronaldo fileleri havalandırsaydı, dört ayrı Avrupa Futbol Şampiyonası'nda gol atan ilk futbolcu olacaktı.
Barcelona ve milli takım forması altında Messi 81 penaltı atışından 17’sini kaçırmış…
Bu nedenle Semih’in penaltı kaçırması da normal…
***
Göztepe ile oynadığımız final maçını kaybetmemizin iki sorumlusu var…
Birisi Mustafa Denizli, oyunun baş aktörü…
İkincisi ise takım 1-0 galipken, maçın bitimine dakikalar kala bazı Eskişehirsporlu taraftarların sahaya meşale atması…
Denizli, oyunu iyi okuyamadı...
Galibiyeti korumak için gereken hamleleri yapamadı…
Taraftarlar ise meşalelerle oyunu durdurarak, fatrkında olmadan Göztepe’ye avantaj sağladılar…
Süper Lig ipini tam yakalamış, tırmanırken o meşaleler ipi yakarak düşmemize neden oldu…
Umutlarımızı sildi süprdü...
***
Gelelim yazımın başlığına…
Sahaya o meşaleler, o ses bombaları nasıl sokuldu?
Kapıdaki Özel Güvenlik Görevlileri, maça giren her iki takımın seyircilerini neden aramadı?
Ekmek arasında sokulan ses bombaları ile meşaleleri görmezden mi geldiler?
Ya o ekmeklerin arasında bıçak, silah olsaydı?
Kendini bilmez taraftar o bıçağı korner veya taç atışı için kenar çizgisine gelen futbolcuya atsaydı?
Veya tabancayı ateşleyip futbolcuyu ya da futbolcuları öldürseydi?
Bunun hesabını kim nasıl verecekti?
Antalya Valisi, Özel Güvenlikçilere görevlerini yapmadıkları gerekçesiyle ceza vermeli…
Bu ceza, önümüzdeki sezon da görev yapacak Özel Güvenlik Görevlilerinin kulağına küpe olmalı…
***
Ben bugüne kadar sahaya atılan meşaleler nedeniyle bir futbol karşılaşmasının ilk yarısının 17 dakika uzadığını görmedim, duymadım…
Hakem Ali Palabıyık, atılan meşale ve ses bombalarının sahayı dumanla kaplaması yüzünden maçı 4 kez durdurmak zorunda kaldı…
Palabıyık, maçın ikinci yarısını da aynı gerekçeler yüzünden 11 dakika eklemek zorunda kaldı…
Yani, uzatmalar dahil 120 dakika bitmesi gereken maç, duraklamalar yüzünden 28 dakikalık uzatmayla birlikte 148 dakika sürdü…
Dün Sabah Gazetesi’nde Hıncal Uluçta şöyle yazmış…
“Ey Vali, Bu maçta olanlar senin için sürpriz miydi?. Öyleyse ne işin var koltukta?
Olaylar davul çala çala geldi.. Bir hafta önce Eskişehir'de oynanan Türkiye Kupası Finalinde, hem de bu ülkenin Spor Bakanı'nın gözleri önünde cereyan eden rezilliklerden de mi ders almadın?
Hadi o binlerce meşale, on binlerce fitilli bombanın stada girmesini önleyecek tedbirlerin yoktu, peki maç dört defa dururken ne yapıyordunuz, sen ve polislerin?
Hem de OHAL Valisi'sin. Gücünün, yetkinin sınırı yok..
Polislerin oraya güvenlik sağlamaya değil, maç seyretmeye gelmişler.
Sahaya bakıyorlar, tribüne değil. Bu yüzden yağmur gibi yağan ve futbolcuların soluduğu havayı zehirleyen o meşaleleri atanları görmüyorlar bile.. Bir maç sahaya atılan meşale ve bombalarla dört defa dururken seyirci kalan Vali, yüz binlerce turist bekleyen Antalya'da teröre karşı güven verecek öyle mi?”
FEDERASYON VE HAKEM
MAÇI TATİL EDEMEDİ
Futbolcuların üzerlerine yağmur gibi meşaleler yağdı…
Sadece meşale değil…
Çakmak, bozuk para, bardak ve şişe sular…
Futbolcular bir taraftan futbol oynadılar, bir taraftan da sahaya atılan meşaleleri, bozuk para, çakmak ve su şişelerini sahadan temizlemeye çalıştılar…
Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu ve maçı yöneten Hakem Ali Palabıyık, futbolcu ve insan sağlığını dikkate almadan maçı öyle veya böyle bitirmenin gayreti içerisindeydiler…
Atılan sis bombalarından veya meşaleler yüzünden bir iki futbolcu, bir gurup taraftar yaralansaydı…
Veya daha kötüsü hayatını kaybetseydi bunun sorumlusu kim olacaktı?
Hınçal Uluç’un da yazdığı gibi, hakem maçı yönetmeye değil, "Durumu idare etmeye" çalıştı…
4 kez maç durmuş, 28 dakika uzamış, futbolcular stres altına futbol oynamış kimin umurunda…
Ey Palabıyık!
Maçı yöneten sensin…
Düdük senin elinde…
Karar verme yetkin de var…
Onca rezillikten sonra, maçı oynatmaya nasıl devam ettin?
Olaylar faciaya dönüşebilir, iki takımın taraftarları bir birlerine girebilirdi…
Palabıyık, soyunma odasına gidip maçı tatil etme yerine, “ölen ölür. Kalan sağlar bizimdir” dercesine bu tehlikeye rağmen maçı oynatmayı tercih etti…
Koltukların kırılmasına, meşaleler yüzünden sahanın yanmasına hem hakem hem de futbol federasyonu seyirci kaldı…
Antalyaspor Kulübü Başkanı Ali Şafak Öztürk, 5 bin civarında koltuğun kırıldığını açıklamış…
Bunun sorumlusu önce maçın hakemi Palabıyık ve Futbol Federasyonudur…
Zararın faturasını kulüplere değil, bu maçın oynanmasına göz yuman hakem ve futbol federasyonuna göndermelidir…
Bu zarara onlar sebep oldular, faturayı da onlar ödesinler…
***
Bay Mesut Hoşcan’ın ligden düşürdüğü ve enkaz haline gelen Eskişehirspor’a Halil Ünal sahip çıktı…
Ya kiralık ya da bir yıllık sözleşmesi olanlar kaçtılar…
2-3 yıllık sözleşmesi olup ta, bu takıma faydalı olamayacakları da Halil Ünal ile yönetimi gönderdi…
Başkan Ünal, küllerinden şampiyonluğa oynayacak yeni bir Eskişehirspor yarattı…
Ama yaşanan talihsizlikler ve Mustafa Denizli’nin yanlışları art arda yaşanınca şampiyonluğumuz bir başka bahara kaldı...
Koca sezonun emeğini 120 dakika alıp götürdü…
Artık bir gerçekle yüz yüzeyiz...
Önümüzdeki sezon işimiz daha da zor…
Borçlar yüzünden transfer yasağı var…
Dışarıdan futbolcu alma imkanı yok…
Mevcut futbolcular ve geçen sezon kiralık olanlarla tekrar anlaşılabilirse yola devam edilecek…
Yoksa U-21 ve alt yapıdan alınacak futbolcularla mücadele etmek zorunda kalınacak…
Sözleşmesi dolan, kiralık olarak gelen futbolcular gittiler…
Sözleşmesi devam eden kaleci Boffen, Erkan Zengin, Dorukhan, Hasan Hüseyin Acar, Bruno gibi kaliteli futbolcuları iyi paralarla satabilirsek, kulübün içinde bulunduğu mali krizi hafifletmek belki bir çözüm olabilir…
Bu yol tercih edilir ise, en az iki sezon şampiyonluktan da söz edilmeyecek…
Ya da, birileri sihirli değneğine dokunacak!
100 Milyon para bulup getirecek…
Transfer yasağı da bu şekilde kalkmış olacak…
Nereden bakarsak bakalım…
Yeni sezonda işimiz çok ama çok zor…
Halil Ünal ile yönetim kurulu üyeleri gider mi?
Yukarıda da yazdım…
Birileri sinirli değneği dokunur da para gelir mi?
Bunların cevaplarını Halil Ünal’ın dün akşam iftardan sonra yapılan yönetim kurulu toplantısından sonra yaptığı veya bugün yapacağı basın toplantısında öğreneceğiz…