Bu ay içinde Cumhuriyet Tarihimizin en büyük afetinin, 17 Ağustos Depreminin 20. Yılını yaşayacağız
Bu ay içinde Cumhuriyet Tarihimizin en büyük afetinin, 17 Ağustos Depreminin 20. Yılını yaşayacağız. Aslında riskler ihmal edilmeyle, bu ihmallerle ortaya çıkan afetler ve yaşanan acılar unutulmaya başlayınca, bu acılardan bile dersler çıkartılmayınca tehlike katlanarak artıyor. Yani aslında ekstrem olanlar sıradanlaştıkça tehlike daha da artıyor. Neden böyle bir girişle başladım yazıma diyecek olursanız, fark ettim ki, benim için bile küresel iklim değişikliklerine bağlı ekstrem iklim olayları ve bu iklim olayları nedeniyle ortaya çıkan afetler sıradanlaşmaya başlamış; geçen ay içinde Düzce ve Akçakoca’yı etkileyen sel felaketi köşemde yer bulamamış. Bu sel felaketinde hem can kayıpları yaşandı, hem de çok sayıda ev sular altında kaldı. Tabi burada ekstrem iklim olayları değil, bu iklim olayları dikkate alınmadan yanlış yer seçimlerine bağlı olarak oluşmuş yapılaşma afete neden olan temel faktör. Düzce, 1999’da yaşanan depremin ardından geçen yirmi yılda, bir başka büyük afeti daha yaşadı. Sele bağlı olarak dere yatağı yaklaşık bir kilometre kadar genişledi, ama çok şükür ki, 1999’da ortaya çıkan can kayıpları kadar çok can kaybı yaşanmadı. Yine de geçen ay yaşanan sele bağlı karşı karşıya kalınan afetin ve yıkımın ortaya çıkardığı hasarın boyutları çok fazla. Bunun ana sebebi eski dere yatağına hatalı ruhsatlandırmalarla birçok ev yapılmış olması ve bu evlerin tamamının sular altında kalmış olması. Afet, her zaman ki gibi göz göre göre geldi, zira o bölgede yer alan yapılar için risk biliniyordu. Ama 50 yıldır burada sel olmamış, onca yıldır hiç bir sorun çıkmamış nasılsa diye, hem vatandaşlarımız, hem de yerel yönetimler dere yatağındaki giderek artan riski göz ardı etmişler ve sonuçta da görüldüğü gibi 50 yıldır göz ardı edilen bu risk, büyük bir afeti ortaya çıkardı. Yerel yönetimlerin yerel halkın, “bir şey olmaz, ben 50 yıldır burada oturuyorum” gibi beyanlarına teslim olması ve böylesine ciddi şekilde hayatlarını tehlikeye atacak yerlerde yaşamasına müsaade etmiş olması aslında temel sorun. Ağustos ayı için hava tahminleri çok iç açıcı değil. Hem Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü hem de Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi Meteoroloji Laboratuvarına göre uzun süredir Avrupa’yı etkisi altına alan sıcak hava dalgası Avrupa’da etkisini kaybetmeye başladı. Bu sıcak hava dalgası önümüzdeki haftadan itibaren, ülkemizi etkileyecek. Daha çok Güneydoğu Anadolu, Akdeniz ve Ege´yi etkileyecek olan bu sıcak hava dalgası nedeniyle sıcaklık değerlerinin ülke genelinde 40 derecelere ulaşacağı tahmin ediliyor. Kandilli Rasathanesi’nin açıklamalarına göre önümüzdeki hafta “Güneydoğu Anadolu´da hava sıcaklıkları 45 derecelere, Antalya, Adana, Mersin çevrelerinde, 40 derecenin üzerine çıkacak. Ege´de özellikle Aydın çevresinde hava sıcaklıkları 45 derecelere kadar çıkıyor. Marmara’nın batısında Edirne ve Tekirdağ’da hava sıcaklıkları 40 derecelere ulaşacak değerleri görecek. Ağustos ayında bu hafta her ne kadar sıcak görünse de, iklim modelleri sonuçlarına göre Ağustos´un Marmara, Kuzey Ege ve Karadeniz´de mevsim normallerini altında geçeceği görünüyor. Bu da yine bir sel felaketi olasılığını artırıyor. Yani kuvvetli yağışlar olma olasılığını artırıyor. Burada önemli olan deniz suyu sıcaklıkları Akdeniz´de 28-29 derecelere kadar çıktı. Karadeniz´de de 23-25 derece arasında değişiyor. Bu sıcaklık değerlerinin altında gelen bir hava dalgası, kuvvetli yağışları, fırtınaları, kuvvetli çekirdekleri, süper hücre tarzı yapılanmaları oluşturuyor ve kuzeyden gelmesi beklenen serin hava dalgasına bağlı olarak da, Ağustos ayında Karadeniz ve Marmara’da kuvvetli yağışlar, süper hücre oluşumu, kuvvetli dolu yağışı oluşumu, hortum oluşumu bekleniyor”. Yani yine Ağustos ayında da ekstrem iklim olaylarına bağlı afetler kapıda. Ekstrem iklim olaylarının oluşmamasına karşı tabi ki çok da fazla birşey yapamayız. Ancak artık yerleşim yerlerimizi ve yaşam alanlarımızı bu ekstrem iklim olaylarına bağlı olarak şekillendirmeliyiz ve mevcut alanlarda gerekli tebdirleri ivedilikle almalıyız. Diğer yandan ektrem iklim olaylarının giderek artmasına neden olan temel şey yanlış tercihlerimiz nedeniyle ortaya çıkardığımız küresel iklim değişiklikleri. Eskiden beri söylenen ancak yine de çok da fazla ders çıkarmamıza vesile olmamış “deprem öldürmez, bina öldürür” diye bir söz var malumunuz. Artık küresel iklim değişiklikleri ve iklim değişikliklerine bağlı olarak artan riskler nedeniyle bu sözü “afetler öldürmez, ihmaller öldürür” diye değiştirmemiz gerekiyor sanırım. Ama tabi ki değiştirmek yetmez, dersler çıkarıp, sözün gereğini de yapmamız gerekiyor. Herkese bayram öncesi güzel ve huzurlu bir hafta dilerim.