Gıda-enerji ve su güvenliği aynı zamanda tam bağımsız olmanın da önemli bileşenleri. Bu bakımdan içinde yer aldığım mekansal tasarım ve planlamalarda merkezde olmasına gayret ettiğim bileşenler bunlar.
Geçen hafta Eskişehir’de ve ülkemizin pek çok yerinde ektrem düzeye ulaşan sağanak yağışlar hayatımızı olumsuz etkilediği gibi, can ve mal kayıplarına da yol açtı. Sıklıkla belirttiğim gibi gıda-enerji ve su güvenliği bir topluluğun varlığını sürdürebilmesinin olmazsa olmazları.
Gıda-enerji ve su güvenliği aynı zamanda tam bağımsız olmanın da önemli bileşenleri. Bu bakımdan içinde yer aldığım mekansal tasarım ve planlamalarda merkezde olmasına gayret ettiğim bileşenler bunlar.
Özellikle küresel iklim değişikliklerine bağlı olarak giderek daha fazla maruz kaldığımız afetler düşünüldüğünde, bunun önemi biraz daha fazla öne çıkıyor. Ektremleşen iklim olayları nedeniyle, ülkemizde de bir yandan aşırı yağışlarla çok sık seller ve afetler yaşanırken, diğer yandan yine küresel iklim değişikleri nedeniyle ortaya çıkan kuraklık gıda ve su güvenliğini pek çok bölgemizde tehdit ediyor. Bu noktada içinde yer aldığım tasarımlarımda ve planlama çalışmalarında ön plana çıkarmaya çalıştığım şeylerden biri de yeşil altyapı sistemleri. Yeşil altyapı sistemleri, konvansiyonel gri altyapı sistemlerine ek olarak, hem yağmur hasadı, hem de enerji üretimi için eşsiz fırsatlar sunuyor.
Bu çözümler, kentsel alanlarda yer alan yapısal alanları, bir enerji ve su hasadı elemanına da çeviriyor. Özellikle son dönemlerde ortaya çıkan şiddetli sağanak yağışlar, zeminin suyu tutma kapasitesinin düşüklüğü nedeniyle yer altı sularına aktarılamıyor ve yüzey akışına geçiyor. İşte bu da sellere ve su baskınlarına neden oluyor. Diğer taraftan yağan yağmur, su rezervlerimizi de yeterince besleyemiyor ve tabii ki ortaya çıkan seller önemli miktarda arazi bozulmasına ve tarımsal alanlarda tahribata da yol açıyor. Yani gıda-enerji ve su güvenliği denkleminde açmaza girmemize neden oluyor. Bu kapsamda yağmur hasadı ve yağmur hasadı için çatı yüzeylerinin etkin şekilde kullanımı önem kazanıyor. Gayet tabii bunu açık ve yeşil alanlarda oluşturulacak çözümlerle desteklemek gerekiyor. Ancak ülkemizde yaklaşık dokuz milyon yapı olduğu düşünülürse, çatı yüzeylerinden akıp giden suları toplayabilmek, bize tahminlerinizin çok daha üzerinde su kaynağı sağlayabilecek. Ülkemiz gerçekten de dokuz milyonu aşan yapı stokuyla, yerleşim alanları içinde eşsiz bir potansiyele sahip. Bu yapı stoku, aynı zamanda ülkemizi çatı üzeri güneş enerjisi potansiyeli en yüksek ülkelerden biri haline de getiriyor. Bu kapsamda geçtiğimiz aylarda Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) tarafından Resmi Gazete’de yayımlanarak, yürürlüğe giren “Elektrik Piyasasında Lisanssız Elektrik Üretim Yönetmeliği” enerji tüketicilerinin aynı zamanda enerji yatırımcısı olmasının önünü açıyor. Bu yönetmelik kapsamında yer alan aylık mahsuplaşma usulleri çatı yüzeylerini enerji tüketicileri tarafından üretim alanına çevirme yatırımı için anlamlı hale getiriyor
. .......................
Bugün Babalar Günü. Bir babalar günü ayrıcalığı yapıp, daha az çalışma hakkımı kullanmak ve yazımı kısa kesmek istiyorum. Gelecek hafta enerji, gıda ve su güvenliği bağlamında çatıların nasıl eşsiz bir hazineye dönüştürülebileceği konusunda fikirlerimi paylaşmaya devam edeceğim. Bu konu ve benzeri konularda çözümler ortaya koymak için, kentlerin ve kentlilerin dirençliliği ile ilgili pek çok uzmanın bir araya geleceği Uluslararası Afet ve Dirençlilik Kongresinin bu ayın sonunda Eskişehir Teknik Üniversitesi, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi ve Anadolu Üniversitesi ev sahipliğinde Eskişehir’de yapılacağını anımsatarak ve başta benim ben olmama çok fazla katkı sağlayan sevgili babam ve amcam olmak üzere, tüm babaların Babalar Günü’nü kutlayarak bu haftaki yazımı bitiriyorum. Herkese iyi haftalar.