Arif Anbar yazdı
Gazeteci dediğin; öncelikle etik değerlere saygılı, haberi doğru kaynaktan almakla yükümlü, şahısları - kurumları yıpratmaya dönük şantaj, karalama, yalan haber gibi ahlak dışı unsurları kişiliğinde barındırmayan, dürüst ve şerefi olan kişidir.
Gazeteci dediğin kişi, cesaretli olan ve cesaretini şerefinden alan, gerektiğinde yerel yönetimler, büyük sermaye grupları ve hükümetlere karşı tavır alabilen, bunlardan maddi ya da manevi hiçbir beklentisi olamayan, haklının çıkarını savunabilen kişidir.
Gazeteci dediğin kişi, hiçbir menfaat ve cemaat grubuna bağlı olamaz. Gazeteci, önyargı ve art niyetlerden uzak, farklı düşünceleri anlayabilme kabiliyetine sahip, açık fikirli ve özgüveni yüksek olan kişidir.
Gazeteci dediğin kişi, politika yapmaz. Politikacılar gibi kıvrak! değildir ve olmamalıdır.
*
Türkiye’de görev yapan gazeteciler değerlendirildiğinde, bu kıstaslara sahip olanlarına fazla rastlanmıyor. Yok mu derseniz, var elbette. Geçmişte var olanlar, hain pusular kurularak öldürüldüler. Günümüzde var olan gerçek gazeteciler ise ya demir parmaklıklar ardına mahkum edilerek, ya yazıları sansürlenerek, ya da çalıştıkları kurumlardan kovularak güç odaklarınca susturulmaya çalışılıyor.
Geçmişte mesleğini hakkıyla yapmaya çalışıp, şimdilerde meslek kurallarına uymayanlar da, büyük güç odakları tarafından sindirilmişler ve bunun sonucu olarak inanmadığı fikirler sarmalında düşüncelerini kaybetmişlerdir. Onlar bugün,Türkiye genelinde ve yerelinde önde gelen medya kurumlarında zirveye oynayanlardır. Fakat kişiliklerinden ödün vererek.
*
Hükümetlerin - yerel iktidarların fikirlerini savunmuyor ve yanlışlarını gün yüzüne çıkarıyor diye gazetecilerin dışlanması, haklarında dedikodu çıkartılarak karalanması ya da mahkum edilmesi kabul edilebilir mi?
Tabi artık güç odakları daha profesyonel çalışıyor. Medya patronları ve medya üst yöneticileriyle kapalı görüşmeler yaparak ayarı! verip konuyu kapatıyor. Ters bir şey olursa vay o patronun haline!
*
Son sekiz yıldır gazeteciler ciddi baskılara maruz kalıyor, susturulmaya çalışılıyor. Geride bıraktığımız birkaç günde yaşanan gelişmeler de bu baskıyı tesciller nitelikte. Mine Kırıkkanat’ı hatırlayalım, Vatan’dan kovuldu. Bekir Coşkun’u hatırlayalım, Habertürk’ten kovuldu. Hürriyet gazetesinin güçlü mizah anlayışına sahip yazarı Yılmaz Özdil’il yazısının sansürlendiği ortaya çıktı. Ne zaman kovulacağı bilinmez.
Yaşanan bu olayların tek nedeni, dördüncü kuvvet olarak adlandırılan medyanın, tüm kurumlarıyla tek bir ‘tel’den çalmasının istenmesidir. O tek ‘tel’e eleştiri olmayacak, çözüm önerisi dahi sunulmayacak. Hep övülecek, hep okşanacak, hep alkışlanacak!
*
Yukarıda bahsettiğim baskılara rağmen gazetecilik mesleğinin gereğini yapmaya çalışan kişi, doğru her neyse, bir şekilde anlatabilen, özünden hiçbir şey kaybetmeden yazabilen - konuşabilen, “ille de devlet menfaatleri” diyebilen, aydınlanma yolunda görünen ışığa dörtnala koşabilen ve halka dokunabilen cesur bir toplum savaşçısıdır. Güç odaklarının ve politikacıların kalemşoru kesinlikle değildir!
*
Not: Yukarıda okuduğunuz yazıyı 12 Ekim 2011’de kaleme almıştım. Biraz daha genişleterek tekrar aktarmak istedim. Zira 2018 Türkiye’sindeki vaziyet, 2011’e göre çok daha vahim bir hal aldı.