Görüşler
Ganimet Ruhu!..
Demirel, her seçimden hemen sonra kurmaylarına seslenirmiş!
"Bana Eskişehir sonuçlarını getirin..."
Neden?
"Eskişehir Türkiye'nin nabzıdır..."
…….
Gerçekten Türkiye'nin aynasıdır bu şehir...
60 ihtilalinden tutun da, bugüne dek kimleri konuk etmedik ki?
70'li yıllarda İstanbul'da toplanan dönmeler bir trene bindirilip Eskişehir'e gönderildi...
Neden?
"Efendim, Eskişehir kaldırır!"
Gecenin 02’sinde sanki Cumhurbaşkanı karşılanıyor gibiydi istasyon!..
Tıklım tıklım...
Tren geldi bomboş...
"Kartal’da atlayıp inmiş hepsi...”
…….
Bu kentin bir başka özelliğini de dile getirmiştik:
"Eskişehir, Türkiye'nin gizli başkentidir..."
Meğer çok öncesi varmış...
"Eskişehir, Osmanlı'nın başkenti oluyormuş..."
Yaşar durmuş, "Osmanlı'dan Cumhuriyet’e Eskişehir" adlı kitaptan derlemişti...
Yazarları "İhsan Güneş ve Kema Yakut..."
Eğer Çanakkale'de zafer kazanılmasa, Padişah " V. Mehmet Reşad", tası tarağı toplayıp Eskişehir'e yerleşiyormuş…
Bizler göremiyoruz ama..
"Var bu Eskişehir'de büyük nimet..."
Göreni de, yaka-paça indirmek için çaba gösteriyoruz...
Bu da bir "Ganimet Ruhu" olmalı!..
…….
En büyük özelliği de..
"Pilot bölge olmasıdır..."
Olmayacak işler, önce Eskişehir'de denenir...
Vali "Hanefi Demirkol" zamanında uygulamaya konulan, okullardaki "Türk Bayrakları"nın kaldırılması gibi..
Tutmadı ama, bu satırların yazarı dahil öyle bir mücadele verildi ki..
"Kaldıramadı Eskişehir..."
…….
Gariptir!
"Bugün Türklüğü kaldırmak istiyorlar!"
Demek 20-30 yıl önce yapılmak istenenler, gerçekten"pilot bölge” denemesiymiş...
Ama bu sonuncusunu..
"Asla kaldıramaz Eskişehir!.."
Cumartesi Öyküsü
Kırmızı karanfilli bir kadın
"John Blanchard" raflardan ilgisini çeken bir kitap almıştı... Kitabın daha önce bir başkası tarafından okunmuş olduğunu görmüştü... Sayfa kenarlarında kurşun kalemle notlar düşülmüştü...
Hemen kütüphane görevlisine gidip, kitabı daha önce alan kişinin kim olduğunu öğrenmişti...
"Hollis Maynel" adında bir kadındı...
Adresini aldı ve eve döndüğünde ona bir mektup yazdı :
"Bugün kütüphanede bir kitap okudum… Aldığınız notlar karşısında hayranlık duydum.. Sayenizde kitabı daha iyi anladığım gibi, düşüncelerinizle de tanışma fırsatı buldum... Cevabınızı bekliyorum..."
Çok geçmeden "Hollis" den sıcak bir cevap geldi...
John, ikinci mektubunu "Kore" den yazdı...
Savaş günleri boyunca mektuplar sürekli gidip geldi...
Birbirlerini daha iyi tanıdılar…
Artık "John”un terhis zamanı gelmişti...
Amerika'ya dönmeye hazırlanıyordu...
Kore'den yazdığı son mektupta, "Seni tanıyabilmek için bana bir resmini gönder lütfen" diye not düşmüştü...
"Hollis", buluşmayı kabul etti ama resmi göndermeyip, "Ne önemi var?" dedi :
"Bizi ilgilendiren kalplerimiz değil mi?"
Yine de küçücük bir not ekledi mektubuna:
"Seni karşıladığım gün yakamda kırmızı bir karanfil olacak..."
John, ülkesine Jöndü, trenden iner inmez elinde kitapla kırmızı karanfilli bir kadına yaklaşıp, "Merhaba Hollis" dedi gözlerinin içi gülerek...
"Pardon" dedi kadın :
"Ben Hollis değilim... Az önce buradan geçen sarı saçlı, mavi elbiseli çok güzel bir hanım bu karanfili yakama takmamı rica etti..."
John, şaşkın bakışlarla dinlerken devam etti kadın:
"Bana da Hollis diye hitap eden olursa, kendisini istasyonun karşısındaki pastanede beklediğini söylememi istedi..."
Ne demek isteğini pek anlayamamıştı John...
Ama pastaneye doğru giderken kadın kulağına fısıldadı:
“Bu bir sınavdı…
Rahibeyi kim baştan çıkardı?
Papazın biri, mahzende şarap fıçılarının yanına inmiş olan zangoca bağırıyormuş :
"Bizim şarapları kim bitiriyor?"
Zangoç da "Ne söylediğiniz duyulmuyor" diye karşılık veriyormuş...
Papaz ısrar etmiş:
"Seninkini ben duyuyorum da benimkini sen nasıl duyamıyorsun?"
Zangoç da öyle:
"Yemin ederim ki, duyulmuyor. Gelin yer değiştirelim, bir de siz deneyin bakalım duyacak mısınız?"
Yer değiştirmişler, bu kez Zangoç yukarıdan mahzendeki papaza bağırmış:
"Baş rahibeyi kim baştan çıkardı ey papaz efendi?"
Ses gelmeyince devam etmiş:
"Kilisede dua eden genç rahibeleri kim taciz ediyor ey papaz efendi?"
Birkaç dakikalık sessizlikten sonra papazdan yanıt gelmiş:
"Haklıymışsın, mahzenden hiç ses duyulmuyor yahu!..”
Gösteren yaşı
Uçak bileti alırken 65 yaş indiriminden faydalanmak için müracaat etmiş adam.. Biletini aldıktan sonra gişedeki kıza teşekkür etmiş:
"Hiçbir evrak istemeden vatandaşın beyanına itimat etmeniz çok güzel..."
Kız gülerek, "Önemli değil efendim" demiş:
"Zaten 75 gibi gösteriyorsunuz!.."
Gerilim
Başbakan, "Silahlar sussun, fikirler konuşsun" diyor. Konuşsun da, kitaba "bomba" olarak baktığını bildiğimiz zihniyet bu sefer fikri "silah" diye görürse ne olacak!
Gani Yıldız
Kıssa-dan
Kılıçdaroğlu, "CHP" kendini iyi anlatamıyor" demişti ya..
Yeni CHP’liler CHP'yi anlamadılar ki başkalarına anlatabilsinler...
Kolsuz Yaşardan
Hala "dinleniyorum" abi ama..
Valla "yorgun" değilim!..
Günün Balı
Çin düşünürü "Konfüçyüs"ün tam 3 milyon akrabasının olduğu ortaya çıkmış...
Demek, "Düşün düşün, çoktur işin" burdan geliyor!..
Balthör
Günün sözü
Kimbilir Tanrı’nın daha nice emirleri bizden gizlenmiştir...
Jerzy Lec
Günün İncisi
Ben sadece sesli düşünüyorum, yani yazarak…
Leyla Erbil
Günün Olayı
Ergenekon mahkemesi eski Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının tanıklığını kabul etmemiş.
Tanıklar "TSK"lı değil de, "PKK"lı olsaydı kesin dinlenirdi...
Fahrettin Fidan
Günün Biberi
Murat Karayılan, "AKP'nin iktidara gelmesinde katkımız büyük" demiş. Tamam, sizin bugün iktidar ortağı olmanızda da AKP'nin katkısı büyük, unutmayın!..
Avukatlık mesleği
Fransa'da 1800'lerde ünlü avukat "Berryer" fakirlik içinde ölürken genç meslektaşları "Üstat" demişler:
"Ayaklarınızın altına altın torbalar koymuşlardı, neden almadınız?”
Berryer gülmüş:
"Almak için eğilmek lazımdı…”
“Her ülkede avukatın her türlüsü vardır. Elbet Türkiye’de de…
Fransa'da ikinci Dünya Savaşı sonrası Nazi işbirlikçisi "Pierre Laval" mahkemeye çıkarıldığında, "De Gaulle" avukatlara davayı üstlenmelerini özellikle rica etmiş:
"Laval savunma yapmadan mahkum olmamalı, böylesi bir lekeyi Fransa adalet tarihine sürdürmeyin..."
Adalete inanan kişi avukattan ürkmez, onu yüceltir...
Günün Şiiri
Düğünsüz
Yayla kızı süt gibi ak, incecik
Ilık esmer ormanlar kadar
Ama derin, karanlık bir gecede
Bir beyaz iplik
En çocuklu dilekleri memede gitti
Bir Mehmet'ten bir Mehmet'e gitti
On üçünde elma sattı korkarak
Tükendi haram yemişler olmadan
Ellerine kına koydular
On parmağı al al ağladı
Babası var dedi, anası var
Bir düş ki, ne anası var ne babası
Babası sattı, anası sattı bir de
Mavi yıldızlar altında yaylalar
Bir öküz bedeline...
Kemalettin Koç (Varlık-1966)