Her şey, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın talimatıyla 3 Temmuz 2011 tarihinde Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü'ne bağlı ekiplerin 8 aylık teknik ve fiziki takip inceleme sonucunda 15 şehirde eş zamanlı gerçekleştirdiği operasyonla başlamıştı…
Aralarında “Aziz Yıldırım, İlhan Ekşioğlu, Şekip Mosturoğlu, Bülent Uygun, Cemil Turan, Ümit Karan, Tayfur Havutçu vb.” gibi futbol dünyamızın ünlü isimlerinin de bulunduğu 23’ ü tutuklu 93 sanık hakkında İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesince 401 sayfalık iddianame hazırlanarak açılan dava yaklaşık bir yıl sürdü…
Futbol Dünyamızı derinden sarsan bu kaotik ve bunalımlı sürece hukuksal anlamda nokta koyan gelişme, yani “şike davasının 682 sayfalık gerekçeli kararı” Hâkim “Mehmet Ekinci” tarafından 10 Ağustos 2012’ tarihinde açıklandı…
Gerekçeli kararda “Şikenin sahaya yansımadığı” Aykut Kocaman ile Fenerbahçeli futbolcuların şikeden haberdar olmadığı bununla birlikte “Aziz Yıldırım” ın örgüt, şike ve teşvik suçlarından 6 yıl 3 ay hapis cezası alması ve diğer yöneticilerden “İlhan Ekşioğlu, Şekip Mosturoğlu ve Alaeddin Yıldırım” ın suçlu bulunduğu, diğer 44 sanığın beraat ettiği vurgulanıyordu…
İşin hukuksal boyutu özetle bu şekildeydi. Yani dağ fare doğurmuştu…
Peki, futbolumuzu 3 Temmuz 2012’ den itibaren çirkinleştirme, itibarsızlaştırma, tüccar-mafya karışımı yöneticilerin futbolumuza ve geleceğine verdiği zarar, bilinç yoksunu kulüp başkanlarının sorumsuz demeçlerin yarattığı taraftarlar arasındaki husumet ve düşmanlık özetle futbol tarlamıza ekilen kin ve nefret tohumları yaşanan futbol kaosunun somut parametreleri değil miydi?
Geçtiğimiz sezonu unutmayalım. Kâbus gibi bir sezonun sonunda yayıncı kuruluşun mağduriyetini önleme adına uygulanan bir “Play-Off” ucubesi, Avrupa Şampiyonlar Ligi’ ne Trabzonspor kabul edildiği halde Süper Lig Şampiyonluğunun Fenerbahçe’ de olması, Hakemlerimizin hala “GS, FB, BJK” gibi kulüplerin etkisinde kalarak düdüklerinde adalet terazisinden ödün vermeleri, Aziz Yıldırım’ ın sürekli hezeyan ve paranoya içersinde herkesi Fenerbahçe düşmanı ilan etmesi, tüm FB taraftarları arasında seferberlik ilan etmesi nasıl izah edilebilir…
Futbolumuzun baronlarının ürkek, edilgen yönetim tarzları, bir futbolcuya verilecek cezada bile (Meireles örneğinde olduğu gibi) oluşan tepkiler karşısında geri adım atılması, bazı kulüp başkanlarına verilen bir, iki haftalık göstermelik cezalar ve bunlar gibi daha birçok hatalar maalesef futbolumuzun geleceği açısından en ufak bir umut, en küçük bir ışık vermemektedir…
Ülkemizdeki futbol pastasının büyüklüğü yaklaşık 850 milyon dolara ulaşmıştır… Bu pastanın en büyük müşterisi hiç şüphesiz seyircidir, taraftardır. Bakın 3 Temmuz’ dan itibaren sıkça stadlarımızın eskisi gibi dolmadığı ağıtları yakılmaktadır. Ne yazık ki bir büyük aşk giderek küllenmektedir…
Bu pastayı büyütmek, bu sevdayı yeniden büyük kitlelere yaymak, kulüpler ve taraftarlar arasında sevgi, barış ve dostluk köprüleri inşa etmek ancak vizyon sahibi, inisiyatif alabilecek cesur ve adil yöneticilerin başarabileceği bir iştir…
Futbolumuzda da “güçlülerin hukuku değil, hukukun gücü egemen olmalıdır”.
Başarılı ve huzurlu bir “futbol dünyası” sırrı da adil ve tarafsız olmakta yatıyor. Sevgide yatıyor…
Bakın geçtiğimiz günlerde ebediyete akan “Şenay” bile gökyüzünden seslenmeye devam ediyor:
“Sev kardeşim”…
“Elini ver bana”…