Yüz binlerce tutuklanan, açığa alınan-hakkında soruşturma yürütüleni gördükten sonra inanın şunu tüm kalbimle, içtenliğimle ve hiçbir art niyet taşımadan; “Fetö mü devlete, devlet mi Fetö’ye sızmış” ironisini yapmak istiyorum.
Allah aşkına böylesi devasa bir yapılanma sürerken (sürdürülürken) bizim en güvenmemiz gereken yapılanma olan devletimiz nerede ve ne yapmaktaymış kim söyleyebilir?
Reha Muhtar’ın bile ağzına sakız olan “nerde bu polis, nerde bu devlet” tekerlemesini asla alaycı söyleyenlerden olmadım, olmak da istemem. Lakin gerçekten sızmadıkları hiçbir kurum-kuruluş-vakıf-dernek-cami kalmayan; velhasıl kelam hayatın tüm alanlarında zehirli sarmaşık gibi yayılan bu kirli örgütü 15 Temmuzda ortaya çıkmış gibi ablak suratla ve şaşkınlık içerisinde karşılayanlara neremizle gülmemiz gerek kim söyler?
Bunların ne zaman tohumlarını ektiğini aklı başında (balık hafızalı olmayan) herkes unutmamıştır kanısındayım. 1991 yılının Temmuz ayında Polatlı’dan İzmir’e öğretmen olarak tayin olduğumda iki oğlum ilkokul üçüncü ve orta birinci sınıfta idiler. Çocuklarımın annesi askeri statüde olduğu için İzmir Hatay’a tayin edilmesine rağmen ben de dünya görüşlerimden ötürü (iktidara göre solcu)İzmir’in en uzak ilçesi olan Kiraz’a sürgün edilmiştim badem bıyıklı Ramazan efendi tarafından! Yani ben 160 km uzakta ailem İzmir merkezde koca bir eğitim öğretim yılını geçirdik. İşte ta o yıllarda cemaatin küçük çocuklara el attığını duyduğum an itibarı ile(özellikle Bornova adı çok geçerdi) gözüm kulağım evlatlarımın üstündeydi uzakta da olsam…
Ve 2006 yılında İzmirli Sanatçılar Birliği Başkanlığını yaptığım süreçte Ege TV, Kanal 1, İzmir TV, TV 35 gibi televizyon kanallarında programlarımı sürdürürken bir konuyu görüşmek üzere yüreği yanan ailelerin benimle görüşmek istediğini öğrendim. Medya mensubu kimliğimden, Mustafa Kemal Atatürk Cumhuriyetinden yana cesur tavrımdan ötürü görüşmek istemişlerdi. Konu neydi biliyor musunuz? Hemen anlatayım izninizle…
2006-2007 yılları civarı... Maltepe Askeri Lisesinde öğrencilere edebiyat öğretmeni tarafından donem ödevi veriliyor. Ödevin konusu ise “düşünceler topla, tüfekle öldürülemez”… Öğretmen konuyu veriyor ve ekliyor; “kesinlikle klişelerin dışına çıkın, aksi halde geçer not alamazsınız” diye…
Öğrencilerden biri, Deniz Gezmişin hayatını yazmaya karar veriyor ve işe koyuluyor. Onun hakkında yazılmış onlarca kitap, makale, araştırma, ne bulduysa okuyarak kendine göre özgün bir donem ödevi hazırlıyor. Deniz Gezmiş in ve arkadaşlarının idamını, ancak bugün bile toplumda hatırı sayılır bir kesimin onların ideallerini yaşatma çabasını anlatıyor. Çok iyi bir not almayı beklerken “komünizme sempati duyduğu gerekçesiyle” bu evladımız maalesef Maltepe Askeri Lisesinden uzaklaştırılıyor!
Yine ayni yıllar... Yine ayni okul... Ergenlik çağındaki iki öğrenci okula gizli kapaklı sokmayı başardıkları müstehcen dergileri değiş-tokuş ederken nöbetçi öğretmen tarafından yakalanıp okul idaresine bildiriliyor. Homoseksüel eğilimleri olduğu gerekçesiyle ikisi de Maltepe Askeri Lisesinden uzaklaştırılıyor bu iki evladımız da...
Okuldan uzaklaştırıldıkları koymuyor ailelere. O gepegenç(minicik desek daha doğru) iki yüreğin ömür boyu ezik atacak iki yüreği kanatıyor anne babaları…
Bunları program yaptığım kanallarda, müzik ağırlıklı da olsa programlarımda dile getirdiğimde hiç unutmuyorum İzmir TV’de idim. İsmini gizli tutan bir kahraman(!)yüzbaşı televizyon kanalının genel yayın yönetmenini numarası belli olmayacak biçimde telefonla arayarak; benim adam gibi işimi yapmamı, burnumu gereksiz konulara sokmamamı, türkülerimi söylememi istiyor…
İsim=Yok, vermiyor!
Telefon numarası=Yok görünmüyor!
İşin aslını söylemem gerekirse yüreği de yok!
İzmir’de hala unutulmadığım kanısındayım. Eminim ki o dönemde diğer televizyon kanallarında Fethullah Gülen’in tabanlarını yalayan bazı medya mensupları bana olan antipatilerini bakışları ve vücut dilleri ile kusarken bu günlere gelineceği akıllarının ucuna dahi gelmiyordur…
Peki, öğretmen iken o camiada görev yapan kimi badem bıyıklı meslektaşlarımız İzmir gibi bir yerde cemaatin zehirli sarmaşıklarına tutunup yükselirken bu günler akıllarına geliyor muydu? Neredeler şimdi? Hepsi de zamanında yanlış yolda olduklarını anlayıp şimdilerde hidayete mi erdiler? On dört yıllık iktidarı dönemi boyunca, iktidar partisin gölgesi altında konaklayanlar hiç mi olmadı? Birlikte açılışlara, teftişlere, etkinliklere hiç mi gidilmedi? Atatürkçü öğretmenler bir bir işaretlenip paketlenirken hiç mi birlikte avuçlar ovulmadı? Paneller, seminerler düzenlenmedi mi birlikte; zırlayan gözü yaşlı çocuğun resminin olduğu malum dergi ile hiç mi sızıntı olunmadı?
Valla kimseler kusura bakmasın!
Birilerinin canı sıkılacak diye doğru bildiklerimizi söylemez isek en az o Fetö’cü Cumhuriyet düşmanları kadar bu ülkeye kötülük etmiş oluruz baylar bayanlar…
Fetö bir Amerikan maşasıdır. Ve bizler yani Cumhuriyet sevdalıları bunu onlarca yıldır köşe yazılarımla-televizyon programlarımızla haykıranlardanız. Bu Amerikan maşası asla ve iade edilmeyecektir Türkiye’ye. Çünkü katil ABD kendi kıçının dımdızlak açığa çıkmasını tabii ki istemeyecektir. Gelin o halde bunlardan tamamen arınmak işini “ABD müttefikimizdir” gereksiz söyleminden vazgeçerek daha samimi söylemler yapalım ne dersiniz?
İncirlik Hava Üssü, Nato vs gibi gözden geçirilmesi gerekenleri bir kez daha gözden geçirip; manda ve himaye kabul edilemez diyen ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün ışıklı yolunu geç de olsa görelim…
OZANCA
Vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası
Amerikan donanması topuysa,
Vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
Ben vatan hainiyim!
Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ…
Nazım HİKMET RAN