Görüşler
Fazla burmayalım!..
Bir okuyucumuzun eleştirisiydi:
"Yorumların kişiye özel yapılmasını pek doğru bulmuyorum… Bazen sen de bu yanlışı yapıyorsun…”
Düşündük… Haklıydı…
Fazla üzerine gidiyoruz ki, “Epiktetos” gibi uyarcak hali kalmıyor kişinin…
Filozofun ünlü öyküsünü biliyorsunuz...
Bir gün efendisi bacağını bir aletle buruyormuş... Filozof, "Burma" demiş:
"Kıracaksın..."
Ve bacak kırılmış...
Epiktetos, acısına karşın sakin:
"Demedim mi sana!..”
…………
"Rant" sadece para değildir...
Öyle çıkarlar vardır ki, "kişiye özel"dir...
Prof. "Şükrü Baban", eşiyle gezerken öğrencilerinin selamını alır, şapkasını çıkarıp yanıt verirmiş:
"Bilmukabele..."
Bir-iki-üç derken karısı dayanamamış:
"Neden çocuklara hep bilmukabele diyorsun?"
"Kişiye özel" demiş profesör:
"Bana selam verirken, içlerinden ne dediklerini çok iyi biliyorum!"
1948’in nisan’ında yaşanmış bir başka olay...
Yine az değilmiş "kişiye özel" profesör!
Öğrencisi bir kıza takılmış:
"Kızım, sen mal mısın, meta mısın?"
Kız, şöyle bir süzüldükten sonra "kişiye özel" hocam demiş:
“Kullanana göre değişir!.."
…………
Yerel seçimlere aylar kaldı...
Bakıyoruz ve olumlu da buluyoruz...
"Aday adayı fışkırıyor..."
Hepsinin de kendilerine özgü kişilikleri var…
Öyle kolay olmuyor "kişiye özel" yorum yapabilmek...
Okurumuzun eleştirisinden girdik ama, daha önce de yazdığımız "Epiktetos"un ünlü öyküsü yakışıyor bu yorumlara…
Tamam “kişiye özel”de...
“Kullanana göre de değişebilir!”
Fazla burmayalaım..
“Kırılanlar olabilir!..”
Bizim salak çıktı geldi
Adamın biri İstanbul’a gelip bir kuşçu dükkanından papağan almak istemiş. Seçmiş ama fiyatını öğrenince vazgeçmiş. Aynı anda papağan seslenmiş:
"Ne salak adammışsın bee!"
Dükkan sahibi de, "Sana bir iyilik yapayım, bu papağanın üç yumurtasını vereyim" demiş...
Adam kabul etmiş ve memleketine dönmüş. Gün gelmiş, yumurtalar ardı ardına çatlamış:
"Birinden karga, birinden serçe, diğerinden de muhabbet kuşu çıkmış..."
Bunu gören adam soluğu İstanbul'da ve kuşçu dükkanında almış... Daha girerken papağan yine atılmış:
"Bizim salak geldi..."
Adam da aynı hızla patlamış:
"Benim salak olduğumu bir sen biliyorsun ama, senin fahişe olduğunu bizim şehirde herkes biliyor!.."
Sinemadaki ayı
Adam film seyrederken bir bakmış yanında bir boz ayı... "Özür dilerim" demiş:
"Siz bir ayı değil misiniz?"
Ayı "evet" anlamında başını sallayınca "Peki, sinemada ne işin var?" diye sormuş... Ayı "Mmmmm" demiş gözünü perdeden ayırmadan:
"Ben bu filmin kitabını çok sevmiştim de!.."
Foyası çıkmış
Bu çok sık kullanılan deyimin kaynağını biliyor musunuz?
Kuyumcular yaptıkları küpe, gerdanlık, bilezik gibi kullandıkları elmas parçalarının arkasına "foya" isimli bir madde sürerek ayna gibi, ışıkları daha çok aksettirmesini sağlarlar. Zamanla bu foya dökülür, buna "foyası çıkmış” derler.
Hilekar insanların yaptığı sahtekarlık ortaya çıkınca, buna benzeterek, "foyası meydana çıktı" benzetmesi kullanılır.
Neyzen’den fasulye sırığı
İkinci Meşrutiyet döneminde nazırlığa getirilen bir zat, çok geçmeden yeğeninin vali olarak atanmasını sağlar.
Bir gün karşılaştıkları Neyzen takılır:
"Masallah, kardeşinizin oğlu tıpkı fasulyeye benziyor..."
Nazır şaşırır!
"Ben de onun için benzetiyorum" der Neyzen:
"Fasulye de sırığa sarılarak büyür!.."
Gerilim
Demokrasi yoksa "izafiyet teorisi" geçerliliğini kaybeder. Artık her şey görece değil mutlaktır!
"Özgürlük, tutsaklık mutlaktır, ya biri ya da diğeri geçerlidir.,."
Einstein
Günün incisi
Suçluluk, kötülüğün değil, iyiliğin üstlendiği bir duygudur.
Jacques Lacan
Özdeyiş
Bir adamın büyüklüğü, düşüncelerinin gücüdür.
Pascal
Günün Sözü
Hayatta en büyük eğlence, başkalarının "Yapamazsın" dediğini yapmaktır.
Walter Bagehot
Kıssa-dan
Bir Amerikan üniversitesinin yaptığı araştırmaya göre, "yalakalık" doğuştan geliyormuş.
"AKP'nin günahını hoşuna almışız demek ki?"
Fahrettin Fidan
Günün Sorusu
Birleşmiş Milletler’in raporuna göre, 5 Türk’ten 1’i eşe dayağın arkasındaymış.
O zaman, "Her dayak yiyen kadının arkasında, kendinde şiddet kullanma hakkını gören bir erkek vardır" diyebilir miyiz?
Günün Şiiri
Eski bir şarkı
Bilemezsin çocuğum, bilemezsin
Yaşadığımızın sebebini
İçimde öylesine bir yükseliş var ki
Ver elini
Niçin avuçlarımız sıpsıcak
Ve gözlerimiz nemli
Unutayım her şeyi bu anda
Bir şeyler söyle ki
Saçlarımızda zaman ağlamakta
Yığılmış ıstırap gözlerimizde
İçimize acı acı çöken
Gün değil, gece
Böylesi daha iyidir çocuğum
Bilememek çözememek aşkı
Zaman zembereğinde dönmektir
Yine eski bir şarkı...
A.Nadir Caner (Varlık-1952)
Suriye, Türkiye'yi “teröre destek verdiği” iddiasıyla Birleşmiş Milletler’e şikayet etmiş...
Bilmiyorlar işte!
Türkiye’de ona "teröre destek" değil "barış süreci" deniyor...
Akif Kökçe
Günün Biberi
Doğru, toplumsal olaylarda "nisbilik" vardır... Ancak fen bilimlerine hiç benzemez.
Aynen bir şirkette yüzde 51'i ele geçirenin mutlak üstünlüğü elde etmesi gibi.
Erol Manisalı
Ne kadar yoksul, o kadar oy!
Pek çok iktidarın halkı yoksullaştırdığını görmüştük. Ancak, bir hükümetin halkı yoksullaştırmaya "mecbur" olduğuna ilk kez tanıklık ediyoruz...
Seçimler yaklaşıyor ya, Mustafa Saraç'ın "Saadet Formülü" yorumu yine gündemde...
Formül şöyle işliyor..
-Yandaş şirketlere son derece kazançlı işler verilip, bu kazancın belli bir yüzdesini "bağış havuzu"na bırakmaları sağlanıyor. Havuzdan da yoksul ailelere erzak, para ve sair "sadaka" dağıtılarak oy satın alınıyor.
Bu "Saadet zinciri"nin sürmesi için, öncelikle daha da büyük bir seçmen kitlesinin "sadaka"ya muhtaç hale getirilmesi ve sonrasında, daha da fazla sayıda ve tabii "kazançlı kamu ihalesi" açılması ve özelleştirme zorunlu oluyor.
"Özetle, ne kadar yoksul, o kadar oy ve de ne kadar ihale, o kadar oy anlamına geliyor..."
Bu formül bir kısır döngüdür.
Hükümetin kendisine oy verenleri yoksullaştırma mecburiyetinde olduğu, ama yoksulların da inadına kendilerini yoksullaştırana oy verdiği, hayli tuhaf bir durum ortaya çıkıyor.
Fıkradaki gibi..
"Bu ense varken!..”
Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...