İnsanlar arasındaki farklılıklar; doğal, toplumsal ve bilince dayanan her olay ve olguyu, bütün ötekilerden ayıran özellikler şeklinde tanımlanmaktadır. Bu farklılıkların bir kısmı doğuştan kazanılırken, bir kısmı da sonradan edinilmektedir. Yaşamın her alanında bir arada bulunmak zorunda olan insanların sahip oldukları bu farklılıklar, bazen doğal olarak gerilimlere neden olabilmektedir.
Ancak bu farklılıkların toplumsal yaşamda etkin bir biçimde yönetilmesi, refahı arttırabildiği gibi daha hoşgörülü ve saygılı bir ortamın oluşmasına büyük oranda katkı sağlayabilmektedir.
Günümüzde toplum yaşamının tüm alanlarında yönetilmesi gereken bir olgu olarak değerlendirilen insan farklılıkları, örgütsel ve kurumsal yapılar için daha da önem kazanmaya başlamıştır.
Artık her alanda rekabetin ve çeşitliliğin hiç görülmemiş düzeyde arttığı bu çağda, fark yaratabilmenin sırrı, farklılıkları fark ederek yönetebilenlerin düşünme ve uygulama yeteneklerine bağlıdır.
Bu sürecin yönetilmesinin altında; her kademedeki çalışanın farklılıklarına ve benzerliklerine değer veren, onların tüm potansiyellerini örgütün stratejik amaç ve hedeflerine katabilen bir iş ekosistemi yatmaktadır. Çünkü bu yaklaşım, onların çalıştıkları organizasyonu geliştirme ve iş problemlerini çözebilme yeteneklerinin artmasına da olanak tanıyacaktır.
Bunun aksine, farklılıkları anlamaya çalışmak yerine kişileri kendine benzetme eğilimleri, yönetim açısından yapılacak en büyük hatalardan birini oluşturacaktır.
Yapılan bazı araştırmalar; farklılıkların fazla olduğu ortamlar için başarılı çalışma koşullarının yaratılmasında, insanların “kültürel zekâlarının” etkili olduğunu ortaya koymaktadır.
O halde kültürel zekânın en önemli işlevlerinden birinin “farklılıklardan değer yaratmak” olduğunu söyleyebiliriz.
Ne dersiniz?...