Yıllar önce Adana'nın varoşlarından koparak, Anadolu halkının “taşı toprağı altın” dediği İstanbul’a gelip 1973-1984 yılları arasında Galatasaray formasını 12 yıl giydi…
O yıllarda farklı kültürlerin yaşamında kopardığı fırtınalardan, lümpen tavır ve davranışlarından ötürü duayen gazeteci “Hıncal Uluç” tarafından ilginç bir benzetme yapılarak “şehir kırosu” olarak lanse edilmişti…
Ancak ilerleyen yıllarda kendini inanılmaz şekilde geliştirmiş, pedagojik futbol formasyonu, medya ile yakın ilişkiler ve arkasından güçlü şekilde esen futbol konjonktürü o şehir kırosundan bir masal imparatoru yaratmıştı…
Futbolculuk döneminde Galatasaray ile hiç şampiyonluk yaşamamasına rağmen teknik adam olarak Galatasaray’ı 4 yıl arka arkaya şampiyon yapmış, 1999-2000 sezonunda Türk futbol tarihinin en büyük başarısına imza atarak UEFA Kupası’nı kaldırmıştı…
2008 yılında Türkiye’nin Avrupa 3’üncülüğü ve oynadığı başarılı futbol bütün otoritelerce “Terim”in başarısı olarak kabul edilmiş ve onun “2008 UEFA Avrupa Futbol Şampiyonası”nın en iyi teknik direktörü seçilmesini sağlamıştı…
Avrupa’nın en büyük kulüplerinden Milan’ın teknik patronluğu, İtalyan hükümeti tarafından verilen Devlet Nişanı ve “Commendatore” unvanı, futbol portföyünde parlayan onur madalyaları olmuştu…
Giderek başarıya doymayan bir futbol fenomeni haline gelmişti…
Çevresinde oluşan yapay rüzgârlar egosunu sürekli pompalıyordu…
Bir demecinde “ben ders almam, veririm” başka bir söyleminde ise “Türkiye’ de benden 1 tane, milletvekillerinden 500 tane var” diyerek megaloman esintiler taşıyan tavırları rahatlıkla sergileyebiliyordu…
Patlama noktasına gelen egosu onu en küçük eleştiriye dahi tahammülsüz hale getiriyor, sürekli futbol vukuatlarıyla gündeme oturan pervasızlığı mağrur bir figürün antipatik silueti olarak yansıyordu…
Ve nihayet kibirin dolup taşırdığı o ego, 6 Nisan 2013 akşamı “Türk Telekom Arena”da büyük gürültüyle patladı!
“Fair-Play” denilen centilmenlik ruhunu adeta katlederek! Kazanmak adına bütün değerleri ayaklar altına alarak! Mazideki bütün güzellikleri hoyratça çiğneyerek!
Büyük bir baskı altında onurlu bir duruş sergilemeye ve düdüğünü adil çalmaya özen gösteren “Süleyman Abay”ı aslanların önüne atarak!
İnanılmaz bir agresiflikle, dizginlenemez hırçınlıkla, bütün karizmayı ve saygınlığı 90 dakikada imha ederek!
Peki; şimdi sormak gerekmez mi? Yakıştı mı bütün bunlar bir akil adama, bir futbol destanı yazarına?
Dahası bir peri masalı yazarına?