Elazığ Depreminin ardından geçen on günde ne ders çıkardık, bu tartışılır. Deprem sonrasında ulusal ve yerel basında televizyonlarda, gazetelerde depreme dair çokça haber yapıldı, okuduk, dinledik.
Ama sonuç?
Elazığ Depreminin ardından geçen on günde ne ders çıkardık, bu tartışılır. Deprem sonrasında ulusal ve yerel basında televizyonlarda, gazetelerde depreme dair çokça haber yapıldı, okuduk, dinledik.
Ama sonuç?
Sonuçta depremin ardından geçen on günde hayatlarımıza kaldığı yerden devam ediyoruz.
Tıpkı 1999 yılındaki Marmara Depremi sonrasında olduğu gibi. Bunu bu köşeden birkaç kere yazmıştım. Marmara, deprem sonrası çok şey konuşuldu, yazıldı, ama durumumuzu en iyi özetleyen değerlendirmeyi, geçtiğimiz yıllarda kaybettiğimiz mimar, antropolog, eleştirmen ve yazar Prof.Dr.Bozkurt Güvenç hoca yapmıştı. Bozkurt hocanın 17 Ağustos depremi sonrası tespiti “Japonların kültürlerindeki doğaya saygı anlayışları nedeniyle inşa ettikleri yapıların depremlerde doğaya uyumlu şekilde sallanmasını hedefledikleri, o yüzden depremler olduğunda yapıların doğaya uyumlu şekilde davranış gösterip yıkılmadığını, Amerikalıların kültürlerindeki doğaya hükmetme arzuları nedeniyle, doğaya meydan okuyacak kadar güçlü ve sağlam yapılar inşa ettikleri, o sağlam yapıların da depremlerden etkilenmediği, bizim ise nedense her şeyi Allah’a emanet edip, güvensiz yapılar inşa ettiğimizi, o yüzden depremlerin böylesi ağır hasarlar verdiği” şeklindeydi...
Bana göre Elazığ’daki deprem sonrasında yapılan en iyi değerlendirmelerden biri de Eskişehir Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Muammer Tün hocadan geldi: “Büyük yıkıcı bir deprem sonrası saatlerce hangi fayın, ne kadar, neden kırıldığı değil, hasar gören veya yıkılan binaların neden yıkıldığının tartışılması daha uygun olacaktır. Normal koşullarda bu binalar yıkılmamalıydı”. Muammer Tün hoca şunu diyordu: “Deprem uzmanlarından fayları dinlemekten sıkıldım, halk nezdinde hiç bir anlamı olmayan anlaşılamayan kısır tartışmaları... Binaların neden yıkıldığını tartışsanız daha anlamlı olacak”. Elazığ depremi sonrası Muammer Tün hocanın önemli tespitlerinden birine göre “depremde hasarın az olmasının temel sebebi, ortaya çıkan ivme değerinin düşük olmasıdır”. Diğer taraftan en az 500gal yatay ivmeye bile dayanması gereken yapıların 293gal yatay ivmeye dayanamamış olmasının sebeplerinden dersler çıkarılması ve bu derslerin uygulamaya geçirilmesi gerekmektedir. Gerçekten de depremle ilgili olarak hasarın düşük olmasının temel sebebi, bölgenin Deprem Yönetmeliği’nin ön gördüğü yapıların inşa edilmesine esas teşkil etmesi zorunlu kabul edilen depremle karşılaşmamış olmasıdır. Buna karşın Deprem Yönetmeliği’ne esas teşkil eden depreminin öngördüğü yer ivmesinin yarısı kadar bir sarsıntıyla bu derece bir hasarın ve yıkımın bu bölgede oluşması, esas tartışma konusu olmalıdır. Bu tartışma neticesinde ortaya çıkan hasar değerlendirildiğinde sonuç boşvermişlik çıkar, bananecilik çıkar, bencillik çıkar, adam kayırmacılık çıkar, bilinçsiz, bilgisizlik çıkar, duyarsızlık çıkar, cehalet çıkar, mesleki yetersizlik ve yetkinsizlik çıkar, etik değerlerden ve meslek etiğinden yoksunluk çıkar. Tıpkı Van Depreminde ağır hasar gören ve yıkılan 1999 yılı sonrası yapılmış ve “ağır hasar görmesi veya yıkılması MEVZUATA AYKIRI” yapı stokunda olduğu gibi. Gerçekten de Van Depremi sonrası yapılan araştırmalara göre yıkılan ya da ağır hasar gören yapıların yarısına yakını 1999 yılı sonrası inşa edilmiş yapılardı. 1999 yılı sonrası ifadesi bazı okuyucularımıza çok anlamlı gelmeyebilir, açıklayayım. 1999 yılı, ülkemizde depremlere karşı yapı güvenliğinin sağlanması anlamında çıkan ulusal mevzuatla depreme dayanıklı yapıların inşa edilmesinin güvence altına alınmış olmasıyla bir milad sayılır.
Deprem Yönetmeliği, bir yapının depreme karşı nasıl inşa edilmesi konusunda gerekli bilgileri içeren ve ulusal mevzuat olduğu için uygulanmaması yasal olarak suç teşkil eden en sağlıklı referans belge niteliğinde. Uygulamalar, bu mevzuata bağlı olarak yapıldıysa, o depremde ve Elazığ Depreminde 1999 yılı sonrası inşa edilmiş yapıların hiçbirinin yıkılmamış ya da ağır hasar görmemiş olması gerekirdi. Yazımı bu hafta burada bitiriyorum. Gelecek hafta yazımın devamında Elazığ Depreminde yıkılan yapılarda tespit edilen yapısal kusurları yazacağım. Bu kusurlar yukarıda ifade ettiğim “boş vermişliğin, bananeciliğin, bencilliğin, adam kayırmacılığın, bilinçsizliğin, bilgisizliğin, duyarsızlığın, cehaletin, mesleki yetersizlik ve yetkinsizliğin, etik değerlerden ve meslek etiğinden yoksunluğun” kanıtı olacak. Herkese iyi haftalar diliyorum.