Son günlerde farklı bir telaş ve heyecan içindeyim. Eskişehir’i THY’de başarı ile temsil eden değerli dostum Mehmet Aksoyek ile şehrin dünü ve bugününe dair pek çok detayın altını çizen bir kitap hazırlıyoruz. Nasip ise Mayıs ayı sonunda raflarda yerini alacak
Son günlerde farklı bir telaş ve heyecan içindeyim. Eskişehir’i THY’de başarı ile temsil eden değerli dostum Mehmet Aksoyek ile şehrin dünü ve bugününe dair pek çok detayın altını çizen bir kitap hazırlıyoruz. Nasip ise Mayıs ayı sonunda raflarda yerini alacak.
Kitap ile Eskişehir’in zaman zaman ülke zaman zaman dünya tarihinde yerini almış ilklerini ve önemli gelişmelerini bir araya toplamaya çalışıyoruz. Bu da ciddi bir araştırma, hazırlık ve birikimden sonra yazıya dökülen meşakkatli bir süreç.
Tabi asıl derdim size yazdığımız kitabı anlatmak değil. Kitabı hazırlarken karşımıza çıkan bir Eskişehir gerçeğinden bahsetmek istiyorum.
Eskişehir’in farklı bir havası ve ruhu vardır. Diğer şehirlerle kıyaslanmayacak kadar değişik bir sosyo kültürel dokusu vardır.
İnsani değerleri yüksektir, spora ve sanata ilgisi üst düzeydedir. Eğitim düzeyi yüksek kişisel gelişim düzeyi de ortalamanın epey üstünde seyreder.
Bu farklılık artık kanıksanmış ve kitlesel anlamda bozulması zor bir yaşam sistemi oluşturmuştur.
Bu yüzden aykırı düşünceler, yaban otları, şehrin çağdaş ve kültürel dokusuna uyum sağlamayanlar kendini çok çabuk belli eder ve elenir.
İşte tüm bu gelişim ve dokunun mimarisi Cumhuriyet döneminden sonra yaşanan gelişmelerle başlıyor.
Göçler özellikle Balkan göçü ile şehre gelen ve yerleşenler elbette önemli bir etken ancak işin başını çeken yegâne şey Demiryolları.
Osmanlı döneminde Anadolu- Osmanlı Kumpanyası şimendifer kumpanyası adı ile 1894’te Eskişehir’de açılan küçük bir atölye Cumhuriyetin ilanından sonra Türkiye’nin ilk sanayi kuruluşu olarak pek çok şeyi değiştiriyor.
Demiryolları olduğu için Eskişehir’e şeker fabrikası kuruluyor mesela.
Bakım ve onarımda demiryolunda tecrübe kazanmış yetkin insan gücü olduğu için bugünkü Hava İkmal’in o zamanlarda temeli atılıyor.
Cer Atölyesinde çalışan işçilerin hak arayışı için ilk sendikal mücadele yine işçilerin sosyo kültürel ve spor alanındaki ihtiyaçları nedeniyle bazı ilkler karşımıza çıkıyor.
İlk fabrika bandosu, ilk çıraklık okulu, Anadolu’nun ilk şampiyonu Demirspor bünyesinde eskrim, bisiklet, voleybol ile uğraşan ve ülkeyi temsil eden sporcular…
Mesela Anadolu’dan demiryolu ile ulaşım kolay olduğu için Türkiye’nin olimpiyatlara ilk kez katıldığı sporcuların seçmeleri Eskişehir’de yapılıyor.
Fabrikalarda çalışacak yöneticiler ya da okullarda eğitim verecek öğretmenler yurtdışına gönderiliyor ve genişleyen ufukları ile Eskişehir’de görev yapıyorlar.
Yine fabrika binaları, lojmanlarını yapmak için Eskişehir’e gelen ve bir süre burada kalan Avrupalı mimarlar, mühendisler ve kaldıkları süre zarfında yapılan kültür alışverişini düşünün.
Tabi çoğumuzun bilmediği bir detay var. Garip ama Eskişehir Cumhuriyet ilan edildiğinde henüz il hüviyeti kazanmamıştı. Savaşın yıktığı, harap ettiği bir Kasaba idi. Geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktan ibaretti.
Yani Eskişehir’in şehir olması ve gelişimi başta Demiryolları ve onun etken olduğu yatırımlar ile şehrin göçlerle kazandığı insan sermayesidir.
Son günlerde demiryolu ve sanayileşme ile ilgili konulara sadece siyasi cepheden bakıp ona göre olsun ya da olmasın dediğimizi ve bunun Eskişehir’e yakışmayacak bir düzey olduğunu dile getirmiştim.
Bu küçük detayları da biraz fikir versin ve altını çizeyim paylaşayım istedim.
Çünkü tartışılmayan, itiraz edilmeyen, arkasında durulmayan veya gerekçeleri olmayan hiçbir fikir ya da proje baki olamaz.