Yaşamın İçinden
--Eskişehir trafiği üzerine---
Arabasıyla karayolunda seyreden adamın karşısına bir levha çıkmış:
“ Yavaş 40 kilometre.”
Adam yavaşlamış.
Tekrar bir levha.
“Yavaş 30 kilometre.”
Gene yavaşlamış:
“Yavaş 20 kilometre.”
Adam yavaşlamış.
Derken tekrar bir levha.
“Yavaş 10 kilometre.”
Adam yavaşlayıp yoluna devam ederken son levha çıkmış karşısına:
“Yavaş köyüne hoş geldiniz.”
. --//--
Kent merkezini sarıp sarmalayan, insanları canından bezdiren kasisler için.
Kaç kez yazdık.
Yetkilisi kim diye sorduk.
Sahip çıkan olmadı.
Uzağa gitmeye gerek yok.
Seylap ve Sakarya Caddelerinde, araçlar hoplaya zıplaya gidiyor.
Sürekli gelip geçenler neyse de caddeden yeni geçen araç sahiplerinin kafası tavana çarpıyor.
Kasisleri kaldırmak mümkün değilse, hiç olmazsa kasisin olduğu bölüm işaretlense olmaz mı?
Dedim ya.
Olur ama konuyu önemsemek önemli.
---//--
Sakarya Caddesi’nde dolmuş durakları var mı?
Varsa dolmuşlar neden duraklarda indir bindir yapmazlarda, trafiğin en yoğun olduğu saatlerde, el kaldıran her yolcu için, durak olsun olmasın araçlarını durdururlar?
Bu caddeden gelen yakınmaları kaç kez yazdık.
Dolmuşçular kral olmuş sanki.
Üstelik trafikçilerin gözü önünde bile aynı kuralsızlık sürüp gidiyor.
Bir okurumuz diyor ki:
“Bu durum önlenemez. Çünkü iş ciddiye alınmıyor.”
Ne dersiniz.
Bu konuyu ciddiye alıp, Sakarya caddesinin trafiğini düzene sokan biri çıkar mı?
Yalnız minibüs dolmuşları değil.
Sakarya ve Seylap Caddelerinde sağlı sollu, park yasağına karşın park etmiş araçlara ne demek lazım?
Bir zamanlar Sakarya caddesinde araçlar tek yönlü parkı ediyordu.
Yani caddenin bir yanı boş kalıyordu.
Şimdi araç sahipleri sağda olsun, solda olsun, boş bulduğu yere aracını park edip gidiyor.
Dahası ön camında satılık yazısı bulunan araçları bile görmeniz mümkün.
Gene bir okurumuzun söylediği gibi, trafik kuralında yasak olan ne varsa, buralarda görmeniz mümkün.
Diyeceksiniz ki:
“ Kent merkezinde ki bu sorunlarla trafikçiler neden baş edemiyorlar?”
Edemezler.
Trafik denetimleri sürekli olmuyor.
Trafik ekipleri gelince, düzen sağlanıyor, onlar gittikten sonra herkes eski kara düzene giriyor.
Onun için denetimleri sürekli kılmak ve cezaları caydırıcı olarak uygulamak gerekiyor.
Yoksa bu gidişle yavaş diye diye,
Yavaş köyüne varırız
Günlerin getirdiği
--İsmet Erden “Ben dalgakıranım” diyordu—
İsmet Erden yaşamını yitirdi. Kendisini yıllar öncesinden tanırım. ANAP’lı yıllarda Belediye Başkan adaylığına aday olduğunda ilk söyleşiyi, yapmıştım kendisi ile demişti ki “İş dürüst ve baskı dışı olacaksa aday olurum.” Gerçekten daha sonra adaylıktan vazgeçmişti. Büyükşehir Belediye Başkanı
Prof. Dr Yılmaz Büyükerşen’le beraberliği içinde aramızda kalsın. Yılmaz Hoca’ya vefa borcum var diye, Büyükerşen’in kardeşine yaptığı iyiliği anlatmıştı. İsmet Erden okuyan, yorum yapan ve karı-zararı çok iyi bilen bir kişiydi. Büyükşehir Belediye başkan yardımcısı iken sık sık konuşur, Belediye meclisine gelecek konuları tartışırdık. Öyle ki İsmet Erden yaptığı iki dönem belediye meclis üyeliği günlerinde hep denge unsuru olmuştu. Derdi ki “Ben Yılmaz hocamın dalgakıranıyım. O’na çarpacak dalgaları ilkin ben karşılarım. Çünkü Yılmaz Hoca bu ülkeye lazım. O’nu kurda kuşa yem ettirmem.”
İyi insandı. Hatır gönül bilirdi. Kalp rahatsızlığından köşesine çekildiğinde iki kez ziyaretine gitmiştim. Belli etmiyordu, ama yorgundu. İsmet Erden’e tanrıdan rahmet, kederli ailesine ve sevenlerine baş sağlığı diliyorum.
--CHP’de disiplin işlemi---
Dün okurum Sezai B. aradı. Yıllardan beri CHP’li olduğunu belirtikten sonra “CHP’de şu kavga bitsin artık. Kişiler değil parti ön plana çıkmalı. Parti içinde kişiler birbirine düşmemeli” dedi. Ardından da “Odunpazarı Belediye başkan adaylığı için her gün yeni bir isim ortaya çıkıyor. Yetmiyormuş gibi, İbrahim Arslan, Erdal Caferoğlu ve Bedriye Yönlüer’in parti disiplin kuruluna verildiklerini duyuyoruz. Ben Bedriye hanımı tanımam. Ama İbrahim Arslan ve Erdal Ceferoğlu’nu tanırım. Yıllardır partiye hizmet ederler. Olur olmaz şeylerle bu arkadaşları kırmak ayıp değil mi?” diye konuştu. Sezai B. haklı. Son günlerde ortaya çıkan disiplin işlemleri bazı insanların birbirini yemeye çalışması olarak yorumlanmaya başladı. Onun için de partililer arasında ikilik yaratmaya başladı. Bir başka okurumuzun söylediği gibi partide ağabeylik yapacak insanlar ortaya çıkıp dargınlık ve kırgınlıkları ortadan kaldırmalılar. İbrahim Arslan ve Erdal Caferoğlu okurumuzun söylediği gibi bu kişiler neyin konuşulup, neyin konuşulmayacağını çok iyi bilirler. Arslan’ı ve Caferoğlu’nu kaybetmek değil, yeni Arslanlar ve Caferoğullarını partiye kazandırmanın önemli olduğu düşünülmeli.