Kemal Unakıtan,
58., 59. ve 60. hükümetlerin Maliye Bakanı.
Yazılı ve görsel medyada en çok konuşulan kişi!
Sağlık sorunları baş gösterdi birdenbire.
Dünüründen alınan böbrekle yeniden yaşama döndürüldü.
Ve sağlığın dünyadaki en büyük zenginlik olduğunu anladığında, ölüm karşısında paranın pulun hiçbir hükmünün olmadığını anladığı anda tüm organlarını bağışladı. Açıklamasında şöyle seslendi topluma: “Birinci yardım bana göre, organ nakline çok önem verip organ bağışını desteklememiz lazım. Kimse başına ne geleceğini bilemiyor. Ne oldum değil, ne olacağım dememiz lazım” dedi. Toplantının sonunda, organ bağış formu doldurarak tüm organlarını bağışladı… Benim rahmetli ile ilgili söyleyebileceğim insani en büyük ve en güzel davranışı buydu. Çünkü organ bekleyen on binlerce insanın bu garip ülkemdeki dramatik bekleyişlerini iyi bilen ve empati kuranlardanım. Sırf bu hareketinden dolayı bile rahmet dilemeye değer ardından…
Bizim geleneklerimizde (Türk Milletinin gelenekleri), ölenin ardından kötü konuşulmaz. Düşmanın dahi olsa kötü konuşmamak erdemdir. İlla ki sevgi besleyemiyorsan, affedemiyorsan da susarak bir büyüklük gösterirsin ölenin ardından…
Kemal Unaktıtan, Eskişehir’le ve Eskişehirspor ile oldukça ilgili bir bakan olarak anılmakta gördüğünüz gibi. Gördüğünüz gibi diyorum zira her yerel gazete “Eskişehir’in abisiydi” türünden başlıklarla söz etmiş kendisinden. Köşe yazarları söz birliği etmişçesine, ölümünün ardından övgülerle süslemişler yazılarını!
Erdoğan’ın, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nı Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener’den alarak kendisine bağlamasıyla özelleştirmenin de patronu oldu Kemal Unakıtan. İşte bundan sonrası özelleştirmelerin ardı arkası kesilmedi ülkemizde. Çorap söküğü gibi derler ya, aha aynen öyle oldu…
Osmanlı’nın borçlarını da kuruşuna kadar ödeyen genç Türkiye Cumhuriyeti koca bir savaştan çıkmış ve yorgundu, fakirdi. Ne sanayi ne de tarım adına elle tutulur bir zenginliği yoktu. İşte Mustafa Kemal Atatürk farkı buradaydı zaten. 1923-1938 yılları arasında önderlik ettiği Türkiye Cumhuriyeti’ni karamsar bir tablodan; üreten, kendi kendine yeten ve hatta ihracat yapan bir Türkiye’ye dönüştürdü.
Osmanlı’dan genç Türkiye Cumhuriyeti’ne kalan 13 milyon nüfus, ilkel bir tarım ve sıfıra yakın sanayidir. Madenlerin büyük bir çoğunluğu, limanlar ve demiryolları yabancıların elindedir. Ülkede 153 ortaokul ve lise, yalnızca 1 üniversite vardır. Ortaokullarda 543, liselerde ise 230 kız öğrenci okumaktadır. Kişi başına düşen gelir 4 liradır. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e devreden sadece 4 önemli fabrika vardır: Hereke İpek Dokuma, Feshane Yün İplik, Bakırköy Bez ve Beykoz Deri Fabrikaları, hepsi bu!
Osmanlı’da memleketin tümü padişahın mülkü sayıldığından, çiftçi ürettiğinin %10’unu Aşar Vergisi adı altında yıllarca devlete vermiştir. 1925 yılında bu vergi kaldırılır. O yıl bütçenin tamamı 124 milyon ve bunun da 27,5 milyonu Aşar Vergisi’nden elde edilen gelir olmasına karşın, genç Cumhuriyet vatandaşının sırtından bu yükü almıştır. Toprak artık padişahın değil milletindir…
Atatürk döneminde; hastanesi, okulu, lojmanı, kütüphanesi, tiyatro ve sinema salonları, spor tesisi, araştırma geliştirme bölümü olan sosyal fabrikalar kurulmuştur. Bu sosyal fabrikaların en güzel örneği Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası’dır. 12.000 nüfusu olan Nazilli’deki bu fabrikada 700 kişilik sinema ve tiyatro salonu yapılmıştır. Baloların düzenlendiği, haftada 6 kez film gösteriminin yapıldığı fabrikada, hem fabrika işçilerinin kurduğu tiyatro kulübü, hem de dışarıdan gelen tiyatro grupları oyunlar sahnelemiştir. Yine fabrika çalışanlarının oluşturduğu müzik grubu yemek aralarında dünya klasiklerini çalmış, çevre il ve ilçelere turnelere çıkarak da konserler vermiştir. Resim, heykel sergileri düzenlenen fabrikada, işçiler birçok spor branşında da faaliyet göstermiştir. ABD’nin telkin ve istekleri doğrultusunda uçak üretiminden tamamen vazgeçeceği 1950’li yıllara gelmeden, Türkiye ilk yolcu uçağını da 1944 yılında üretmiş ve Danimarka ve Hollanda gibi ülkelere de ihraç etmiştir.
Gökhan Cebeci’nin notlarından bakınız o günlere bir dönelim…
2002’de iktidara gelen AKP hükümetinin Maliye Bakanı Kemal Unakıtan o Sümerbank için, “Sümerbank tarihten siliniyor, elinde bir şey kalmadığı için ismini de kaldırıyoruz” diyecektir! “Ne banka bırakacağız, ne fabrika; liman da bırakmayacağız, hepsini satacağız” yine onun sözleridir!
Unakıtan sözünü tutmuş şunlar özelleştirilmiş; (2003 yılında)
Seka Balıkesir İşletmesi, Taksan Tezgâh Sanayi, Pektim Standart Kimya Şirketi, Sümerbank Nazilli Fabrikası, Kuşadası Limanı, TCDD İzmir Limanı.
(2004 yılında) EBK Manisa Et-Tavuk Kombinası, ETİ Bakır İşletmeleri, TEKEL Sekili Tuzlası, Bursa Gaz, ETİ Elektrometalürji, Sümer Holding Bakırköy İşletmesi, Kütahya Şeker Fabrikası, ETİ Gümüş, Sümerbank Diyarbakır İşletmesi, TÜGSAŞ Gemlik Gübre Sanayi, TEKEL Alkollü İçkiler Sanayi, ESGAZ, ETİ Krom, Tümosan Türk Motor Sanayi, İGSAŞ (İstanbul Gübre Sanayi)…
(2005 yılında): Sümerbank Beykoz Deri ve Kundura, SEKA İzmit İşletmeleri, ETİ Seydişehir Alüminyum, Türk Telekom, Adapazarı Şeker Fabrikası…
(2006 yılında): TÜPRAŞ, THY’deki kamu hisselerinin %51’i, ERDEMİR…
(2007 yılında): TCDD Derince Limanı, Araç Muayene İstasyonları, TCDD Mersin Limanı…
(2008 yılında): PETKİM, TEKEL Sigara Sanayi İşletmeleri, TCDD Bandırma ve Samsun Limanları…
(2009 yılında): Başkent Elektrik Dağıtım, 6 Şeker Fabrikası…
6 Bölgenin Elektrik Dağıtım Şirketi (2010), 31 Akarsu Santrali (2011), İskenderun Limanı (2011), 19 Bölgenin Elektrik Dağıtım Şirketi (2013)…
***
Şu an, kızara bozara “sattı da öldük mü, istikrarı yakaladık” diyenleri görmekteyim karşımda! Tabii ki ölmedik yaşamak buysa!
Gördük ki hazıra dağ dayanmıyor. Babadan kalanları satarak borç ödeme biçimi ile düzlüğe çıkılmıyor. Keşke var olanları çağa uygun biçimde düzenleyerek (yenileyerek), onların yanına da binlercesini ekleyebilseydik övünçle torunlarımıza bırakabilirdik öyle değil mi?
Evet, Eskişehir Kemal Unakıtan’ı unutmaz.
Ama Türkiye Cumhuriyeti asla ve asla unutmaz!